‘5. Bursa Yenilikçilik ve Yaratıcılık Sempozyumu’ bu yıl da yoğun bir katılıma sahne oldu.

‘5. Bursa Yenilikçilik ve Yaratıcılık Sempozyumu’ bu yıl da yoğun bir katılıma sahne oldu.

‘5. Bursa Yenilikçilik ve Yaratıcılık Sempozyumu’ bu yıl da yoğun bir katılıma sahne oldu.

BUSİAD Yenilikçilik ve Yaratıcılık Uzmanlık Grubu ile Uludağ Üniversitesi işbirliğinde düzenlenen ‘5. Bursa Yenilikçilik ve Yaratıcılık Sempozyumu’ bu yıl da yoğun bir katılıma sahne oldu.

İlki, 2010 yılında ‘Bilgi Üret Yenilik Yap Ayakta Kal’, ikincisi 2011’de ‘Geleceğin Anahtarı: Yenileşim”, üçüncüsü 2012’de ‘Bir Süreç Olarak Yenileşim’, dördüncüsü ise 2013’te ‘Yenileşim ve Girişim’ ana temalarıyla düzenlenen sempozyumun, bu yılki ana teması ‘Sosyal İnovasyon’ oldu.

Amaç; yenilikçilik ve yaratıcılık hareketini desteklemek

Sempozyumun amacı; Türk sanayi ve hizmet işletmelerinin küresel boyutta sürdürülebilir rekabet gücü elde etmesi için ulusal düzeyde, işletme düzeyinde ve kişisel olarak yenilikçi ve yaratıcı yaklaşımları ve uygulamaları ele almak, tanıtmak, önemini vurgulamak, teşvik etmek, yaygınlaştırmak ve sürdürülebilirliğini sağlamaya yönelik olarak bölgesel yenilikçilik ve yaratıcılık hareketini desteklemektir.

Ermaksan Makine’nin ana sponsorluğunda düzenlenen ‘5. Bursa Yenilikçilik ve Yaratıcılık Sempozyumu’ da, çarpıcı başarıların hayata geçirilebildiğini gösteren örneklerin toplumda tanıtılmasının yanı sıra, sürdürülebilir başarının doğru işleyen bir sürecin tanımlanması ve işletilmesiyle garanti edilebileceğini de ortaya koymayı hedefledi.

Sürdürülebilir büyüme çok önemli

Sempozyumun açılış konuşmasını yapan BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Günal Baylan da, sürdürülebilir büyümeye dikkat çekti. “Sürdürülebilir büyüme; gelir seviyesinin, gelişmiş ekonomilerin seviyesine çıkması, bu hareketin ülke genelinde kabul görmesi ve yayılması ile mümkün olacaktır” diyen Baylan, özellikle enerji ve hammaddede dışa bağımlı olan Türkiye’nin, cari açığının finansmanını da yurtdışından gelecek sıcak paranın desteğiyle sürdürmeye çalıştığını vurguladı.

Baylan, “Bu durum; durgunluk, siyasi ve politik risklerin etkileri ile birlikte ekonomimizin kırılgan halde seyretmesine sebep oluyor. Özellikle bizim gibi gelişmekte olan, düşük gelir-düşük ücret yapısındaki ülkelerin, teknoloji yoğun, yüksek becerilere sahip ve sıra dışı ürün üreten ülkelerle rekabet etmeye çabalaması sürdürülemez boyuttadır. Dolayısıyla bulunduğumuz noktada iktisadi kalkınmamızın içeriğinde rekabetçilik ve inovasyon ön plana çıkıyor. İnovasyon kavramı, teknolojik ve katma değerli ürünlerin sanayimizde yer almasını amaçladığı gibi organizasyon ve kurumsallık gibi teknolojik olmayan alanları da kapsıyor” dedi.

‘Ben niye düşünemedim?’

Toplumsal bir yenileşmeyi hedefleyen çalışmaların ‘sosyal inovasyon’ olarak adlandırıldığını belirten Baylan, bu durumun genellikle; zihinsel bir çaba, yaratıcılık disiplinleri gibi geniş bir yelpazede akıcılık ve esneklik gerektirdiğini kaydetti. Baylan, “Çoğu zaman ‘Ben niye düşünemedim’ gibi tatlı bir kıskançlık veya ‘Ben bunu nasıl geliştirerek daha iyisini yaparım’ düşüncesi; ülke ve bireylerin kalkınmasında anahtar olacak” diye konuştu.

Üniversitede yenilikçilik bilinci yükseliyor

Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Müfit Parlak da, girişimcilik ve yenilikçilik özelinde bazı bölümlerde yan dallar açtıklarını, buralarda eğitim alan öğrencilerin bunun faydasını mezun olduktan sonra fazlasıyla göreceğini anlattı. Üniversiteler arası girişimcilik ve yenilikçilik sıralamasında 19.’luktan 10.’luğa yükselen Uludağ Üniversitesi için bunun yeterli olmadığını söyleyen Parlak, “2015’te 40. kuruluş yılını kutlayacak olan Üniversitemiz yakın zamanda bu sıralamada ilk beşi hedefliyor” dedi.

Su ve enerjide verimlilik çok önemli

Açılış konuşmalarının ardından ‘Sosyal İnovasyon’ konulu ana oturumda, Coca-Cola Türkiye, Kafkasya ve Orta Asya Bölgesi Başkanı Galya Frayman Molinas, katılımcılara çok değerli bilgiler aktardı. Dünyanın pek çok bölgesinde ve Türkiye’de gerçekleştirdikleri sıra dışı sosyal inovasyon projelerinden bahseden Molinas, temel hedeflerinin; günden güne azalan su ve enerji gibi kaynakların daha çok geri kazanımı olduğunu vurguladı.

Gelinen noktada ‘Değişen dünyayı takip etmenin’, ‘Paydaşları dinlemenin’ ve ‘Değer yaratmanın’ çok önemli hale geldiğini belirten Molinas, “Değişim ve dönüşüm noktalarını işimizin bir parçası haline getirmek zorundayız. Önceden sadece kazanç odaklı çalışan iş dünyası varken, bugün çok farklı bir noktaya gelindi. Artık şirketlerimizin, sadece hisse senetlerinin değerini yükseltmekten ziyade uzun vadede sürdürülebilir, insan ve doğa odaklı değer yaratmaları şart” diye konuştu.

Sosyal inovasyonu Bursa yapamazsa hiçbir kent yapamaz

Bursa’yı “Gerek iş dünyasında, gerekse kültür ve sanatta pek çok lider yetiştiren kent” olarak tanımlayan Molinas, bu durumun artık bir şekilde sosyal inovasyona da ilham kaynağı olmasını diledi. Molinas, “Teknolojiyi de sosyal inovasyonun içinde düşünmelisiniz. Bunu Bursa yapamazsa hiçbir kent yapamaz” dedi.

Gelişen teknoloji ile birlikte sosyal hayatın değiştiğini, içinden geçilen dinamiklerin ise çok ciddi endişeleri beraberinde getirdiğini anlatan Molinas, sürdürülebilir büyümede devletlerden çok özel sektöre görev düştüğünü ifade etti. Ekonomik faaliyetlerin, kaynaklar yok olmadan sürdürülebilir kılınması gerektiğini vurgulayan Molinas, bunu en başta tüketicilerin beklediğini anlattı.

Sosyal projelerimiz dünyada bize itibar kazandırıyor

Dünyada 200’den fazla ülkede operasyon yürüten Coca Cola için sosyal inovasyonun, ‘Dünya çapında iyi fikirlerin hayata geçirilmesi, sosyal ve çevresel sorunların çözümüne katkı sağlamak’ anlamına geldiğini belirten Molinas konuşmasını, bu çerçevede yaptıkları çok çarpıcı örnekleri aktararak sürdürdü.

Molinas, “Büyük bir depremle sarsılan ve sosyal bir çöküntü yaşayan Haiti’de en azından mango üreticilerini ayağa kaldırabilmek için Adwalla markasıyla Haiti Hope ismini verdiğimiz bir meyve suyu çıkardık. Bu şekilde en az 25 bin mango üreticisine destek verdiğimizi söyleyebilirim.

Coca Cola olarak dünyada en yaygın dağıtım ağına sahip şirketiz. Biz bu dağıtım ağımızı, 2009 yılından bu yana birlikte çalıştığımız vakıfla birlikte özellikle Afrika’da ilaç bekleyen yerlere ulaşmak için de kullanıyoruz. Bu tarz sosyal projeler bizim toplumda itibar kazanmamızı sağlıyor.

Yine, her alanda enerjiye ihtiyaç duyan Hindistan’da çok önemli bir sosyal inovasyon projesini hayata geçirdik. Oradaki bilim adamları ve kendi Ar-Ge ekibimizle birlikte güneş enerjisiyle çalışan soğutucu dizayn ettik ve kullanıma sunduk. Çoğu insan bu sistemi evlerine de kurmaya başladı. Dolayısıyla aydınlatma, yemek pişirme ve soğutucu için gerekli olan enerji güneşten elde edilmeye başladı.

Afrika’nın bazı bölgelerinde ise arsenikli suyu bile içilebilecek kadar temizleyen teknolojiler geliştiriyoruz. Kenya, Ruanda, Tanzanya, Etiyopya ve Gana’da hayata geçirdiğimiz ve Ekocenter adını verdiğimiz sosyal merkezlerde de bu projelerimizi birleştiriyoruz. Yani soğutucumuzu kullanan, ilaç ve temiz su dağıtan kanallar oluşturuyoruz. Buralarda da çoğunlukla kadınlar çalışıyor. 2020 yılına kadar 5 milyon kadını iş hayatına kazandırmak hedefimiz de var. Bu yılsonu itibariyle 700 bin kadına ulaşmış olacağız. Dolayısıyla Coca Cola olarak global gücümüzü bu şekilde dünya geneline yaymayı uygun görüyoruz” dedi.

Kullandığımız suya eşdeğer suyu doğaya geri kazandırıyoruz

Türkiye genelinde de birçok sosyal inovasyon projesini hayata geçirdiklerini belirten Molinas, özellikle Hayata Artı programı ile 500’den fazla genci sivil toplum dünyasına kazandırdıklarını ifade etti. Özellikle su verimliliğine çok büyük önem verdiklerinin altını çizen Molinas, 2020 yılına kadar, ürünlerinde kullandıkları suya eşdeğer miktar suyu doğaya geri kazandırma sözü verdiklerini kaydetti. Molinas, “Çık Dışarıya Oynayalım projemizle de, oyunu müfredatın bir parçası yaptık. Okul bahçelerini oyun sahası haline getirerek bir milyon çocuğumuzun daha fazla hareket etmesini sağlıyoruz” diye konuştu.

‘Eğitimde ezber bozmak’

Molinas’ın sunumunun ardından, Neriman Bale Okulu Öğretmeni Canan Şahin’in, ‘Türk Motifleriyle Bale Gösterisi’ katılımcıların büyük beğenisini kazandı. Sempozyumun ikinci oturumunda ise, ‘Eğitimde Ezber Bozmak’ konusu masaya yatırıldı. Tofaş Stratejik Yönetim ve İş Geliştirme Direktörü Ahmet Altekin’in moderatörlüğünü yaptığı oturumda, Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi Direktörü Batuhan Aydagül, Işıklar Askeri Hava Lisesi Yabancı Dil Bölüm Başkanı Dr. Hava Öğretmen Albay Rahim Sarı ile Tofaş İnsan Kaynakları Direktörü Burhan Çakır birer sunum yaptılar.

Türkiye’de herkesin ve her kesimin şikayet ettiği temel sorunlardan birisinin ‘ezberci eğitim sistemi’ olduğunu söyleyen Ahmet Altekin, 2023 yılında dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde yer alma hedefi bulunan Türkiye’nin, OECD ülkeleri içinde, Pisa Eğitim Testi’nde ne yazık ki çok gerilerde kaldığına işaret etti.

Işıklar Askeri Hava Lisesi’nin hedefi büyük

Sunumunda, kendilerine, “Dünyanın en iyi lisesi olmak” vizyonunu belirlediklerini anlatan Rahim Sarı ise, çalışmalarını ve projelerini bu misyon çerçevesinde şekillendirdiklerini kaydetti. Sarı, “Süreç odaklı yaklaşım kapsamında öğrenci ve personelimize; inisiyatif verme, zaman yönetimi, katılım, içtenlik-açıklık ve kararlılık ile başarıyı elde ettiğimizi söyleyebilirim. ‘İş olsun’ diye bir şey yapmadık, yapmayız. Eğitimde elde ettiğimiz başarıda en önemli unsurlardan birisi de kararlılıktır. Bundan ve temel ahlaki değerlerimizden ise kesinlikle taviz vermeyiz” dedi.

Etkili bir eğitim için, ‘Bire bir eğitim, akademik koçluk-mentorluk, gözetmensiz sınav uygulamaları ile mikro öğretim uygulaması’nın önemine işaret eden Sarı, üniversite sınavı stresi olmayan bir okulda eğitim yapmanın kendilerine daha fazla sorumluluk yüklediğini kaydetti.

Öğrencilerinin ulusal ve uluslararası pek çok projede başarılar elde ettiğini belirten Sarı, “Ülkemizi dört yıldır uluslararası bilim fuarlarında temsil ediyoruz, şiir ve spor yarışmalarına katılıyoruz. Felsefe Olimpiyatları’nda da ülkemizi yine bizim öğrencimiz temsil edecek. Ayrıca Robot Kulübü kurduk ve bu alanda da dereceler elde ettik” diye konuştu.

Tofaş Akademi çok özel bir eğitim sistemi…

2010 yılında kurulan ve insan kaynakları sistemini yeniden ele alıp, bütünsel bir model uygulayan Tofaş Akademi ile ilgili detaylı bilgi veren Burhan Çakır da, ezber bozan eğitim sistemlerinden çarpıcı bölümler aktardı. Eğitimlerini düz anlatımdan çıkarıp, iş sonuçlarına etki edecek, uzun süreli olarak akılda kalacak, öğretilenleri alışkanlık haline getirecek ve uluslararası standartlarda geçerliliği olacak şekilde planladıklarının altını çizen Çakır, “Örneğin iç eğitmenlik modeli ile Tofaş ve çalışanlarımız ne kazandı? Kaybedeni olmayan bu süreçte, Tofaş’ın bilgili birikimiyle oluşmuş konularını kurumsal hafızaya kazandırdık. Daha Tofaş’a özel, daha kaliteli ve daha fazla eğitim içerikleri oluşturduk. Maliyet tasarrufu ile çalışanlarımızın manevi tatmini gelişimini sağladık. Tofaş Akademi; çalışanları, bayileri, tedarikçileri, öğrenciler, aileler, sektörel işbirlikleri ve üniversite işbirlikleri gerçekleştiriyor” dedi.

2010 yılından bu yana Tofaş Akademi sayesinde; 160 iç eğitmen yetiştirdiklerini, 178 konu uzmanının 126 kitap, 100 bilgilendirme dokümanı yazdığını ve kütüphanelerinde 2 bin 500’den fazla kaynak yer aldığını da vurgulayan Çakır, Çalışan Bağlılığı anketine yansıyan memnuniyet oranının da yüzde 90’a ulaştığını kaydetti.

Çakır, “Akademi’ye katılımcılığı bütün tedarik zinciri ve paydaşlarımızla sağladık ve bunu gönüllülük esasıyla yaptık. Gönüllü olanları da takdir ettik. Akademi ile Tofaş’ın kurumsal hafızasını oluşturmak üzere uzmanlık konularında bilgi ve deneyimleri kalıcı hale getiren gönüllü bir yapıyı başarıyla devam ettiriyoruz” diye konuştu.

‘Okul şart mı?’

Gençlere hep başarıları anlatmaktan ziyade, başarısızlıklardan başarıya giden yolu anlatmanın çok daha önemli fikirler verebileceğine değinen Batuhan Aydagül ise, 20. yüzyılda ekonomik ve siyasi gerçekler üzerine kurulu bir eğitim sistemi olduğunu belirtti. Bugün okullarda verilen eğitimin, insanların değişim hızına ayak uyduramadığını anlatan Aydagül, dolayısıyla akla ‘Okul şart mı?’ sorusunun geldiğini vurguladı.

Dünyada gelişen teknolojiyle birlikte kitlelere açık ve çok da verimli kursların meydana geldiğini belirten Aydagül şöyle devam etti: “Ayrıca eğitimde hibrid modeller de var. Lisedeki yüz yüze eğitim ile internetteki eğitimlerin birleştirilmesiyle farklı başarı modelleri oluşabilir. Son dönemde okulunu terk ederek iş hayatında başarılı olan pek çok insanın öyküsünü dinliyoruz. Liseden itibaren okula gitmeyerek hayattan elde edileceklerin çekiciliği, okulun çekiciliği azaldığı için artıyor. Öte yandan, yeni meslek liseleri kurmaktan ziyade, mesleki beceri eğitimini nasıl daha iyi yapabiliriz bunu sorgulamalıyız. Sanayinin yüzde 30, hizmet sektörünün ise yüzde 70 istihdam sağladığı bir ortamda sanayi ile ilgili meslek liselerine ne kadar çok ihtiyaç olduğu düşünülmeli. Mevcut durumda hizmet sektörüne yönelik becerilerin her okulda verilebildiğini görüyoruz. Okul şart, ancak hiçbir zaman tekel olmayacak. Ülkemizde mesleki eğitim ne kadar iyi olursa olsun, o kurumlarda yetişen insanlarımız sanayide kaynakçı olmak yerine AVM’de güvenlik elemanı olmayı tercih ediyorsa bu işin sonu yok demektir.”

Hata yapma lüksümüz de olmalı

“Bizim yarınımız olacaksa mutlaka eğitimde yenilikçilik yapmalıyız” diyen Aydagül, bunun için de Ar-Ge’nin önemine dikkat çekti. Aydagül, “Ar-Ge yapmadan inovasyon yapma geleceğine inanan bir toplum olmaya gidiyoruz. Fakat bize, deneme-yanılma öğretir. Buradan öğrendiklerimizle daha iyiye gidebiliriz. Bizde başarısızlığa prim verilmiyor ancak başarısızlık da çok değerlidir. Ar-Ge ve inovasyonda çok ileri giden ülkelerde şöyle söylenir: ‘Bu işte başarısız olmama, hata yapmama lüksümüz yok.’ Dolayısıyla Ar-Ge kültüründe başarısızlığı da başarı kadar değerlendirebilmeliyiz” dedi.