BUSİAD, İPM Direktörü E. Fuat Keyman’ı ağırladı.

BUSİAD, İPM Direktörü E. Fuat Keyman’ı ağırladı.

BUSİAD, İPM Direktörü E. Fuat Keyman’ı ağırladı.

BUSİAD’ın marka etkinliklerinden Çekirge Toplantısı’nın Nisan ayı konuğu, Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi ve İstanbul Politika Merkezi (İPM) Direktörü Prof. Dr. E. Fuat Keyman oldu. Demokratikleşme, küreselleşme, sivil toplum ve Türkiye’de devlet-toplum ilişkileri üzerine çalışmaları bulunan Keyman BUSİAD üyelerine “Seçimler ve Demokrasi” isimli bir sunum yaparak, yaklaşan genel seçimler öncesi önemli tespitlerde bulundu. Sunum öncesi yeni BUSİAD üyelerine rozetleri takdim edildi.

“Makroekonomik istikrar ve büyüme bekleyen iş dünyası mutlu değil”

Altınceylan Gazella Balo Salonu’nda gerçekleştirilen toplantının açılışında konuşan BUSİAD Başkanı Günal Baylan, Merkez Bankası Beklenti Anketi’ne işaret ederek ekonomiye yönelik beklentilerde bozulma riski görüldüğünü söyledi. Sene başında petrol fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle biraz olsun gerileyen enflasyonun yeniden artışa geçtiğini belirten Baylan, son dönemde hem Türkiye’de hem de küresel arenada yaşanan jeopolitik gelişmeler nedeniyle doların Türk Lirası karşısında büyük oranda değer kazandığını kaydetti. Baylan, kur hareketlerinin ihracata pozitif yansıması gereken bir zamanda, dünya ticaretinde de gözle görülür bir gerileme gözlemlendiğine değinerek, Euro’nun Amerikan Doları karşısındaki değer kaybından dolayı ihracat rakamlarımız olumsuz etkiliyor. Büyümenin bir önceki yıla göre hız kaybetmesi, bu yılın ilk istihdam rakamlarına olumsuz yansıdı. 2015 yılı Ocak ayında işsiz sayısı bir önceki yılın aynı ayına göre 424 bin kişi arttı. Merkezi Yönetim Bütçesi, Mart ayında 6,8 milyar lira açık verdi. İlk çeyrekte bütçe açığının geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık 3 kat artarak 5,4 milyar liraya yükseldiği görülüyor. İş dünyası olarak, makroekonomik istikrar ve büyümeye ilişkin beklentilerimiz bu tablolar ışığında bizleri mutlu etmiyor” diye konuştu.

“Seçimden sonra yeni reformlara ve ekonomiye odaklanılmalı”

Baylan, büyümenin sürdürülebilir olması için kaynak tahsisini etkin kılacak yatırımlara, ekonominin şoklara karşı yapısal dayanıklılığının artırılması için de doğru tasarlanmış sektörel politikalara ihtiyaç olduğunun altını çizerek, “İhracata dayalı büyümenin, konjonktürün gereği olarak değil, bilinçli politika tercihleri ile yapılmasını ve sektörlerin rekabetçiliğini artırmak, yenilik ve yaratıcılık kapasitelerini güçlendirmek gerekliliğinin seçim gündemi olarak değil, tüm zamanlara yayılan ülke politikası olarak tasarlanmasını arzuluyoruz” şeklinde konuştu. Baylan, ülkelerin sahip oldukları demokrasi düzeyi ile büyüme ve iktisat politikaları arasında yakın bir ilişki olduğunu dile getirerek, evrensel demokrasi standartlarına sahip olmanın önemine vurgu yaptı. Demokrasinin sadece seçim dönemlerinde hatırlanacak ve sadece sandığın belirlediği bir olgu olmaması gerektiğinin altını çizen Baylan, “Demokrasi, tüm kurumların hukuka uygun hareket ettiği, özel mülkiyet haklarının genişlediği, kuralların toplumsal olarak içselleştirildiği bir yapıyı ifade ediyor. Öyle ki bu yapıda, özel ve kamusal aktörlerin davranışları belirli fren-denge mekanizmaları üzerinden gerçekleşiyor” şeklinde konuştu. Baylan şöyle devam etti: “ Böyle bir ortamda uygulamaya konan reformcu iktisat politikaları, iyileşen yatırım ortamı, büyüme için uygun iklimin oluşması, eğitim ve sağlık sistemindeki reformlar ile daha etkin hale geliyor ve büyümenin sürdürülebilirliği mümkün oluyor. Seçimlerden sonra ihtiyacımız olan hem demokrasi standartlarını yükseltecek reformların toplumsal uzlaşma ile yapılması, hem de ekonomi alanında üzerinde herkesin ortak görüşe sahip olduğu sorunların kararlılıkla giderilmesidir.”

“7 Haziran seçimleri, 1950’li yıllardan bu yana en kritik seçim olacak”

Baylan’ın ardından söz alan gecenin konuşmacısı Prof. Dr. E. Fuat Keyman, yaklaşan 7 Haziran seçimlerini Türkiye’de 1950’li yıllardan bu yana yapılan en kritik seçim olarak tanımlayarak, hali hazırda Türkiye’de siyasi arenada bir belirsizlik olduğunu ve bu belirsizliğin seçim gününe kadar süreceğini söyledi. Söz konusu belirsizliğe yol açan iki önemli etmen olduğunun altını çizen Keyman, bunlardan birinin Ak Parti’nin seçime başkanlık sistemi iddiası ile girmesi, diğerinin de HDP’nin yüzde 10’luk seçim barajını aşarak parlamentoya girme hedefi olduğunu kaydetti. Gelinen noktada çoğunluğu elde eden parti olmanın yetmeyeceğini, Ak Parti’nin bu nedenle sandalye hedefini 266’dan 300’e çektiğini hatırlatan Keyman, “Adeta satranç tahtası halini alan bu matematik, Türkiye için oldukça önem kazandı. HDP’nin yüzde 10’u aşıp aşamayacağı ciddi bir belirsizliğe ve risk ortamına yol açıyor. Eğer HDP yüzde 9 civarında bir oy ile parlamento dışında kalırsa, bir anlamda sistem dışında kalacak demektir. İşte bu ihtimal belirsizliği daha da derinleştiriyor. Ben o nedenle HDP’nin meclise girmesini destekliyorum” diye konuştu.

“Demokrasi için seçimler gerekli ama tek başına yeterli değil”

Seçimlerle demokrasi arasında açıklanabilir basit bir bağ olduğuna değinen Keyman, demokrasi için seçimlerin gerekli olduğunu ancak tek başına yeterli olmadığını kaydetti. Keyman, söz konusu seçimlerin her zaman adil ve özgür bir ortamda gerçekleştirilmesinin önemini vurgulayarak Ukrayna’da yaşanan seçim sürecini örnek verdi. “Bir ülkede gerçekleştirilen seçimlere bakarak o ülkede demokrasi olduğu söylenemez” diyen Keyman, günümüzdeki demokrasi ile yönetilen birçok ülkeye bakıldığında gerçek anlamda bir demokrasiye tanık olmanın zor olduğunun altını çizdi. Keyman şöyle devam etti: “Yargısı siyasallaşmış, yasama ve yürütmesinde sorunları olan, adil ve özgür bir seçim ortamına sahip olmayan, muhalefete söz hakkı tanınmayan ve eşit vatandaşlık ilkesine uyulmayan ancak sözde demokrasi ile yönetilen çok sayıda ülke var dünyada. Demokrasisi güçlü ülkeler, istikrarın ve toplumsal güvenin daha fazla olduğu ülkelerdir. O nedenle seçimler oyunun tek kuralı değildir. Bu açıdan bakıldığında Türkiye demokrasiye geçiş yapmış ancak demokrasisini güçlendirememiş, gidiş gelişler yaşayan bir ülke konumundadır. 2003-2004 ve 2005’li yıllarda Türkiye’de demokrasi güçleniyor gibiydi. Son yıllarda demokrasinin gücünü zayıflatan önemli sorunlarla karşı karşıya kaldık.”      

“HDP barajı geçemezse belirsizlikler sürer”

Türkiye’nin son yıllarda önemli ekonomik hamleler yaptığını ve gelişmekte olan ülkeler arasına girdiğini ifade eden Keyman, kişi başına düşen milli gelirin 11 bin Dolar seviyesine yükseldiğini ancak orta gelir tuzağına düşüldüğünü hatırlattı. Keyman, gelişmekte olan bazı ekonomilerin önemli bir hamle yaptıktan sonra böyle bir durumla karşı karşıya kalabildiğine değinerek, “Türkiye’nin yüzde 5-6 seviyelerinde sürdürülebilir bir büyüme performansı göstermesi gerek. Peki Türkiye gibi büyüme potansiyeli olan bir ülkenin ekonomisi neden tıkanıyor? Dünyaya baktığımızda; ekonomi yönetimimizin de sıkça dillendirdiği gibi Güney Kore, orta gelir tuzağına düşmeyen iyi bir örnek olarak göze çarpıyor. Ancak Güney Kore de demokrasisi tam anlamıyla güçlü bir ülke değil. Bu açıdan baktığımızda da söz konusu ekonomik gelişmenin altında önemli bir eğitim hamlesinin ve marka yaratma başarının yattığı görülür” diye konuştu. Keyman şöyle devam etti: “Demokrasi; içselleştirilmesi, kurumsallaştırılması ve doğru uygulanması gereken bir konu. Türkiye gibi risklerin bol olduğu bir ülkede demokrasinin içselleştirilmesi çok önemli. Seçimler bu ülkede her zaman oldu ancak demokrasinin içselleştirilmesi, kurumsallaştırılması ve doğru uygulanması her zaman kısıtlı kaldı. O nedenle demokrasiye odaklanmak ve bunun üzerinde çalışmak gerek. Ak Parti gerçeğine bakacak olursak, 2002’den bu yana girdikleri tüm seçimleri kazandıklarını görüyoruz. Bu gerçekten hareketle 7 Haziran’daki seçimi de kazanmak ve başkanlık sistemini getirmek istiyorlar. Son Ak Parti örneğinde de olduğu gibi seçimlerin Türkiye’de demokrasiden çok egemen parti yarattığı ortada. Sandık seçim kazanmaktan öte, hegemonya sağlıyor. Yine bu gerçekten hareketle AK Parti’nin önümüzdeki seçimde yüzde 43-44 seviyelerinde, CHP’nin yüzde 26-28 seviyelerinde MHP’nin de yüzde 16-18 seviyelerinde oy alacağını düşünüyorum. HDP’nin barajı geçip geçemeyeceğine göre 2 sonuç çıkabilir. HDP de barajı geçerse 4 partili bir parlamentoya tanık oluruz. Böylesi bir tablonun siyasi istikrarı daha çok arttıracağı beklentisi var. Ancak demokrasimiz daha mı ileri gider? Hayır. HDP’nin barajın altında kalması durumunda ise 8 Haziran sabahında belirsizliklerin yüksek olduğu bir Türkiye’ye uyanabiliriz.”

“En kritik konu HDP’nin barajı geçip geçememesi”

Dört partili bir parlamentonun Türkiye’yi orta gelir tuzağından çıkarabilmek için uzlaşmaları gerektiğini ifade eden Keyman, öte yandan başkanlık sisteminin Türkiye’yi orta gelir tuzağından çıkarıp çıkaramayacağının, Türkiye’deki hukuka olan güveni arttırıp arttıramayacağının ve demokrasinin içselleştirilmesini sağlayıp sağlayamayacağının tartışıldığını kaydetti. Keyman, dört partili bir parlamento ile ülke içinde yaşanan kutuplaşma ve çözüm süreci gibi konularda da başarı elde edilebileceğine değinerek, gelinen noktada en kritik konunun HDP’nin barajı geçip geçememesi olduğunu sözlerine ekledi.