BUSİAD Kurumsal Uzmanlık Grubu, dünyaca ünlü tasarımcı Dilek Hanif’i konuk etti.
BUSİADKurumsal Uzmanlık Grubu’nun düzenlediği söyleşilerin ilk konuğu “Mecburen Sanayici Oldum” diyen tasarımcı, sanayici Dilek Hanif’ti…BUSİAD Evi’nde gerçekleştirilen söyleşide; tasarımla başladığı hazır giyim yolcululuğuna üretici ve ihracatçı olarak da devam eden Hanif, ‘Dilek Hanif’ markasını yaratma ve kurumsallaşma süreciyle ilgili tecrübe ve deneyimlerini katılımcılarla paylaştı.
GLOBAL SORUN, FİRMALARIN ÇOK UZUN ÖMÜRLÜ OLMAMASI
Yoğun bir katılımla gerçekleşen söyleşinin açılış konuşmasını yapan BUSİAD Başkanı Günal Baylan, Dünya Bankası verilerine göre, Türk şirketlerinin ortalama yaşının 34, ikinci nesle geçen aile şirketlerinin oranının yüzde 30, üçüncü nesille devam eden aile şirketlerinin oranının ise yüzde 5’in altı olduğunu söyledi. “Bu oranlar, dünya ortalamalarıyla paralellik gösteriyor” diyen Baylan, Türk ve global şirketlerin en büyük sorununun; varlıklarını nesiller boyu sürdürememesi olduğuna işaret etti.
AİLE ŞİRKETLERİ İÇİN KURUMSALLAŞMA VE MARKALAŞMA ÖNEMLİ
Baylan, “Bundan dolayı, aile şirketleri için kurumsallaşma ve markalaşma ön plana çıkıyor. Aile şirketlerimiz gelecek stratejilerini bu yönde belirlemek zorunda… Kurumsallaşma, bir işletmenin kişiye bağlı olmadan varlığını devam etmesini amaçlarken, markalaşma; ürün ve hizmetin tüketici tarafından güvenle her bakımdan tercih edilmesini amaçlar” dedi.
Dilek Hanif’in de tasarımla başlayan iş hayatına üreterek ve ihracat yaparak devam ettiğini anımsatan Baylan, “Kendisine, bu başarı yolculuğunda markasını yaratma ve kurumsallaşma süreciyle ilgili deneyimlerini bizlerle paylaşacak olmasından dolayı teşekkür ederiz” diye konuştu.
KURUMSAL YÖNETİM; ŞEFFAFLIK DEMEKTİR
BUSİAD Kurumsal Uzmanlık Grubu Yöneticisi Onur Oral da, kurumsallaşma ile ‘işlerin yürümeyeceği’, ‘hantallaşacağı’ ve en önemlisi ‘kontrolün kaybedileceği’ düşüncesinin yanlışlığına dikkat çekerek, “Bu, doğru değil. Kurumsal yönetim; şeffaflık demektir. Kurumsallaşma; kişilerin görev ve sorumluluklarının belli olduğu, sistemin kişiye veya kişilere bağlı olmadığı bir yapıdır” diye konuştu.
TEKSTİL SEKTÖRÜNDEN, BİR KERE TANIŞTIKTAN SONRA AYRILAMADIM
Açılış konuşmalarının ardından, BUSİAD Kurumsal Uzmanlık Grubu üyesi Dilek Cesur’un moderatörlüğünde gerçekleşen söyleşide Dilek Hanif, iş hayatında günümüzde kadar yaşadığı evreleri ve başarısının sırrını katılımcılarla paylaştı.
Aile mesleği olan tekstil ile çok küçük yaşlarda tanıştığını, ilkokulda okurken askıların içinde saklambaç oynadığını söyleyen Hanif, bu işi yaparken hep markalaşmayı düşündüğünü ve attığı her adımı buna göre planladığını ifade etti.
Hanif, “Tekstil sektöründen, bir kere tanıştıktan sonra ayrılamadım. Annem, erkek kardeşim, dayım tekstille ilgiliydi. Tekstille çocukken tanıştığım için kendimi şanslı hissediyorum” dedi.
MARKALAŞMA, İLK GÜNDEN BERİ HEP AKLIMDA
Tekstil sektöründe başarıya ulaşmanın temelinde tecrübenin çok önemli rol oynadığını belirten Hanif, profesyonel manada iş hayatına, iki kız çocuğu anaokuluna başladıktan sonra 1990 yılında Nişantaşı’nda açtığı küçük bir atölyede başladığını anlattı. Hanif, asıl tırmanışının ise 2004 yılında Paris’te kendi imkanlarıyla gerçekleştirdiği defile sonrası olduğunu vurguladı.
Markalaşma sürecinin, tekstil sektörüne adım attığı ilk günden bu yana hep aklında-bilincinde olduğunu kaydeden Dilek Hanif’in, Dilek Cesur ile yaptığı söyleşiden öne çıkan bazı bölümler şöyle:
“Paris’teki ilk defilemi kendi imkanlarımla yapmam bile markalaşmaya verdiğim önemin bir göstergesidir. Katma değeri yüksek marka yaratmanın önemini daha o günden algılamış olmak, benim ticari vizyonumla da ilgili diye düşünüyorum. Markalaşmanın, bugün geldiğimiz noktada çok önemli bir yeri var.
TANITIMA VE PR ÇALIŞMALARINA ÖNEM VERDİM
Markalaşma sürecinde tanıtıma ve PR çalışmalarına çok önem verdim. Çünkü bir marka tasarımı olarak ürün algısını çok iyi yönetmek gerekiyordu. Bu manada yaptığımız her işin en kalitelisini tüketiciye sunduk. Markamızı en başından itibaren en üst düzeyde konumlandırdık. Uzun yıllardır çok ciddi emek veriyoruz ve markamıza büyük bir yatırım yaptık.
Türkiye’de iki tane mağazamız var. Biri hazır giyim diğeri de couture… 2011’den beri hazır giyim ürünleri pazarlıyoruz. Bu manada Türkiye’de 26 noktada satışımız var. Hedefimiz; daha fazla yerde bulunabilmek. İlk hedefimiz, biraz daha risksiz bir alan olarak gördüğümüz ihracatta büyümekti. Mağazalaşmak yeni bir yatırım gerektiriyor.
FASONDA ARADIĞIM KALİTEYİ BULAMAYINCA MECBUREN SANAYİCİ OLDUM
Son yıllarda katıldığımız her fuardan, deyim yerindeyse katlayarak geri dönüyoruz. Dolayısıyla bu kadar sipariş alınca bir noktadan sonra yetişemez olduk. Neticede, yaptığımız işin katma değeri yüksek… İlk başta ‘fason ürettiririz’ diye düşündük. Fakat gelen örnekler çok kötüydü. Bunları müşteriye gönderemezdik, yani etiketimizi lekelemek söz konusu bile değildi. Dolayısıyla bu noktada mecburen sanayici oldum diyebilirim. Makine parkımızı ve eleman sayımızı artırdık, kendimiz üretmeye başladık. Artık yeni siparişlere hazırlıklıydık.
Birçok ülkeye ihracatımız oldu. Ancak son dönemde anlaştığımız İtalyan bir distribütör firma sayesinde artık pek çok ülkeye onlar aracılığıyla ulaşacağımızı belirtmek isterim. Bu İtalyan firmanın, bugüne kadar çalıştığı tek Türk firması biziz.
Bizim koleksiyonlarımız özellikle ABD’li tüketiciye çok uygun bulunuyor ve oradan ciddi talep alıyoruz. ABD’de bana şöyle demişlerdi: Bizim burada zengin ve parasını kendisi kazanan 35-65 yaş arası kadınlara sizin tasarımlarınız çok üst düzeyde hitap ediyor.
TASARIMCI VE AYNI ZAMANDA PATRON OLMAM, BİZİM ŞİRKETİN HIZINI ÇOK ARTIRIYOR
Küçük yaşlardan itibaren içinde olduğum tekstil sektörünün A’dan Z’ye her konusunu bilirim. Tasarım boyutunu, bir de patron olduğum için işin maliyet ve satış tarafını çok iyi yaptığımı söyleyebilirim. Benim masanın her iki tarafında da oturuyor olmam bizim şirketin hızını çok artırıyor. Çünkü en başından itibaren işin maliyet boyutunu bildiğim için tasarımlarımız buna göre şekilleniyor. Hazır giyimi de bildiğim için satmayacak bir ürün için boşuna zaman, emek ve para harcamamış oluyoruz.
İki kızım var. Biri 25, diğeri ise 27 yaşında… Yurtdışında okudular. Biri dizaynır, diğeri ise aksesuar ve çanta üzerine deneyimli… Markamın benden sonra devamını tabii ki çok istiyorum. Çünkü bu işe yıllarımı verdi ve belli bir yere getirmeyi başardım. Kızlarımın birisi benimle çalışıyor. Satın alma ve ihracata bakıyor. Couture kısmıyla tamamen ben ilgileniyorum. Bin 200 metrekare ve iki kattan oluşan işyerimizin yarısı couture ve burada ben müşterilerle bire-bir temastayım. Diğer kısım ise hazır giyim tarafı…
BENİM STİLİM; SADE BİR ŞIKLIK
Benim stilim; modern, aynı zamanda feminen… Sade bir şıklık diyebilirim. Her zaman net ve sade çizgisi olan bir tasarımcıyım. Bunu da yıllar içinde muhafaza ettiğimi düşünüyorum. Fakat couture koleksiyonunda son derece özgürüz. O alanda adeta bir rüyayı gerçekleştiriyoruz. Sonuçta couture için satma gibi bir endişeniz yok. Pahalı kumaşlardan ulaşılması zor bir ürün çıkıyor ortaya. Onun da alıcısı ayrı… Bu alanda sınır yok. Koleksiyonlarıma mutlaka kendi kültürümüzü yansıtırım. Osmanlı’dan çok şey alırım. Kitaplardan da fazlaca esinleniyorum. Özellikle yurtdışına gittiğimde, kitaplardan koleksiyon teması çıkarırım. Ayrıca izlediğim bir filmden veya şovdan da esinlenirim. Hazır giyimde ise kumaş fuarlarını mutlaka takip ederim. Trendler vardır, ancak içlerine kendi kodlarımızı muhakkak katarım.
ÜRETİMİN TÜRKİYE’DE YAPILMASI ALICI İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
Hazır giyim; Türkiye’nin lokomotif sektörlerinden birisi. Gerek ihracat, gerek istihdam ve gerekse yaratılan katma değer anlamında. Hükümetin tasarıma verdiği destekleri de göz önünde bulundurursak sektörün önemli bir noktaya geldiğini söyleyebilirim. Kat edilen yol her geçen gün artıyor. Fiyat politikaları bizi ihracatta biraz tedirgin etse de aslında katma değeri yüksek ürün yaptığımız sürece rakiplerden korkmaya gerek yok. Bana sipariş verenler “Üretim Türkiye’de mi yapılıyor?” diye ısrarla soruyor. Bu, alıcı için çok önemli. Çin veya başka bir Uzakdoğu ülkesinde üretilmediğine emin olmak istiyorlar. Katma değeri yüksek üretim, Türkiye’yi hazır giyimde çok iyi noktalara taşır.
DİLEK HANİF KİMDİR?
1962 yılında İstanbul’da doğan Dilek Hanif, modaya olan ilgisini mesleği haline dönüştüren, Türk tasarımcı ve girişimcidir. Tasarımlarında, Türk kültürü ve zarafetinin altını çizerek, dünyaca tanınan özgün bir tarz yaratan Hanif’in, moda alanındaki başarısı ülke dışına taşarak, ‘Paris Couture Week’e katılan ilk tasarımcı olma onurunu kazandırdı.
‘Dilek Hanif’ markasının bugün tüm dünyada bilinen yolculuğu, 1990 yılında Nişantaşı’nda küçük bir atölyede başladı. Hanif, bu atölyede ilk koleksiyonunu hazırladı, 2002 yılında ise Saint Irene Kilisesi’nde ilk Couture defilesini sundu.
2004’te İlkbahar - Yaz Koleksiyonu’nu Paris Haute Couture Haftası’nda sunan Dilek Hanif, Türk moda tasarımcıları adına bir ilke imza attı. Hanif, yine aynı yıl, Ralph Lauren’in ‘Moda Meme Kanserini Hedefliyor’ kampanyasına Ankara’da, ABD Büyükelçiliği’nde düzenlenen bir defile ile destek verdi.
2005-2011 yılları arasında, Paris Haute Couture Week’te ve diğer uluslar arası platformlarda sunduğu her yeni koleksiyonla Dilek Hanif Couture markası güçlenerek büyüdü.
Dilek Hanif, 2011 yılında, Couture’deki başarısını hazır giyime taşımak, özgün tasarımlarını daha fazla insana ulaştırmak hedefiyle, adını taşıyan bir hazır giyim markasını hayata geçirdi. Böylece tasarımcı kimliğine, girişimcilik kimliğini de ekledi.
2011’den bugüne kadar ise Chopard, L’Oréal, Walt Disney ve Turkish Airlines gibi global markalarla dikkat çeken işbirlikleri yapan Hanif’in tasarımları 2013’te ABD’nin en büyük departman store’larından Bergdorf Goodman’da da sergilenmeye başladı.
Bugün Dilek Hanif’in gerek Couture, gerekse Couture kültürünün kendine has kodlarını taşıyan hazır giyim koleksiyonlarına ait parçalar, Jane Fonda, Nicole Richie, Rebecca Romjin, Katherine Heigl, Kelly Brook ve Sophia Bush gibi dünyaca ünlü stil ikonları tarafından tercih ediliyor.
ÖDÜLLER…
Dilek Hanif, 2002 yılında gerçekleştirdiği ilk defilesinin ardından Avon’un ‘Yılın En Başarılı Kadın Moda Tasarımcısı’ ve Oriflame’in ‘Yılın En Başarılı Kadını’ ödüllerini aldı. 2005 yılında moda tasarımında kalite algısının gelişimine katkılarından dolayı, AGED ödülünü kazanan Hanif, uluslararası başarıları nedeniyle Beykent Üniversitesi İletişim Ödülü ve Rotary Club Kariyer Onur Ödülü’ne de layık görüldü.