BUSİAD, Uluslararası Sözleşmeler Hukuku Konferansı’na ev sahipliği yaptı.
Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği (BUSİAD) ile Uluslararası Rekabet ve Teknoloji Birliği’nin (URTEB) işbirliğiyle organize edilen Uluslararası Hukukta Yeni Kavramlar ve Sözleşmeler Hukuku Konferansı BUSİAD Evi’nde gerçekleştirildi.
Konferansın konuşmacısı dünyanın önde gelen rekabet hukukçularından olan akademisyen Avukat Gönenç Gürkaynak’tı. Konferansın açılışında konuşan Uluslararası Rekabet ve Teknoloji Birliği Başkanı Prof. Dr. Ali Ceylan, URTEB’in 2002 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla Bursa’da kurulduğunu hatırlatarak, amaçlarının ulusal ve uluslararası rekabetin sağlıklı bir şekilde işlemesine yardımcı olmak olduğunu söyledi. Rekabetin kapitalist sistemin en önemli unsurlarından biri olduğunun altını çizen Prof. Dr. Ceylan, rekabet olmadan kaynakların etkin kullanımının ve kalkınmanın mümkün olamayacağını kaydetti. Prof. Dr. Ceylan, şirketlerin rekabet yarışında önde olabilmeleri için ilgili ülkenin eğitim seviyesinin çok iyi, özgürlüklerin ise gelişmiş olmasının şart olduğunu belirterek, “Günümüzde rekabette ön sıralarda olmak için yenilik yapmak şarttır. Yenilik ise, iyi bir eğitim ve hukuk sistemi ile mümkündür. Dünya üzerinde herhangi bir ülkede rekabet sağlıklı bir şekilde işletilemez ve haksız rekabet uygulamaları artarsa, gelişme ve kalkınma sağlanamaz. Çünkü, haksız rekabet, hukukun üstünlüğünü geçersiz kılarak, kötülerin ekonomiye hakim olmasına ortam hazırlar. Böylece ekonomide gerçek girişimcilerin azalması ile kalkınma istenen düzeyde gerçekleştirilemez” diye konuştu. Prof. Dr. Ceylan, şöyle devam etti: “Rekabetin sağlıklı bir şekilde çalışması açısından ulusal veya uluslararası düzeyde sözleşmeler hukukunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Girişimcilerimizin yurt içinde veya dışında haksız rekabete maruz kalmamaları için sözleşme yapma alışkanlığına kavuşmaları gerektiğine inanıyorum. Konferansımıza katılarak bu konularla ilgili bizleri bilgilendirecek olan çok değerli konuşmacımız Avukat Gönenç Gürkaynak’a da bu noktada teşekkür etmeyi bir borç bilirim.”
“Sözleşmelere portföy tazminatı eklenmeli”
Prof. Dr. Ali Ceylan’ın ardından söz alan Avukat Gönenç Gürkaynak, sözlerinin başında Türkiye’de herhangi bir konuda yapılan ortak değerlendirme sonucunda çıkarılan derslerin, başka alanlara da aktarılması noktasında önemli eksiklerinin olduğunu belirtti. Bu konuda özellikle Güney Koreli ve Amerikalı şirketlerin oldukça başarılı olduklarını ve müthiş bir koordinasyon içinde bulunduklarını ifade eden Gürkaynak, söz konusu şirketlerin hukuk büroları ile sürekli temas halinde olduklarını söyledi. Gürkaynak, Türkiye’deki firmaların ise çoğunlukla büyük çaplı bir sorun yaşamadıkları takdirde hukuk büroları ile temasa geçmediklerini vurgulayarak, söz konusu firmaların sözleşmeler hukuku alanında tecrübe paylaşımına gitmediklerini kaydetti. Türkiye’de sözleşmeler hukuku dendiğinde akla ilk gelenin uluslararası bir üreticinin Türkiye pazarındaki faaliyetleri olduğuna değinen Gürkaynak, “Söz konusu uluslararası üretici Türkiye’de üretim yapacak ya da ürünlerini pazarlayacaksa kendine bir distribütör bulmalı ya da piyasadaki rakiplerini analiz etmeli. Bu noktada distribütör şirketlerin kendilerini ezdirdiklerini görüyoruz. Bu alanda kolektif bir düşünce gerek. Ortaklığın sona ermesi durumunda distribütörün haklarının korunması açısından yapılan sözleşmelere portföy tazminatı eklenmeli. Bu konuda görev yapan uluslararası Portföy Tazminatı Kurumu bulunuyor” diye konuştu. Gürkaynak, şöyle devam etti: “Genel olarak haklarımızı bilmeme gibi bir problemimiz var. Rekabet hukuku alanı, eğer şikayetçi olan taraf haklarını bilirse olumlu anlamda yol alınabilecek bir alan. Oysa ülkemizde Rekabet Kurumu’nun destekleri ile belli bir noktaya gelinebiliyor. Hakkını bilme konusu Türkiye’de kamu hukuku alanında da tartışmalı bir konumda. Türkiye’de insanlar haklarını biliyor mu? Bilmedikleri sürece ifade özgürlüğünün de pek faydası olmuyor. İfade özgürlüğü son derece önemli çünkü ifade özgürlüğü ile refah seviyesi arasında bir bağlantı var. Özgürlükler arttıkça ülkeler daha refah bir seviyeye geliyor. Refahın en büyük motoru ise inovasyondur.”
“Türk mahkemelerinde yabancılara karşı ayrımcılık söz konusu değil”
Gürkaynak, taraflar arasında sözleşmeler hazırlanırken ilişkinin kurulması ve yürütülmesine odaklanıldığına, oysa en önemlisinin ilişki sona erdiğinde sürecin nasıl işleyeceği meselesi olduğuna dikkat çekerek, tasfiye sürecinin son derece önemli olduğunu ve tarafların yıpranmaması açısından ilgili maddelerin sözleşmeye eklenmesi gerektiğini kaydetti. Söz konusu ürünün ya da hizmetin tüketiciyle buluştuğu yer Türkiye ise yapılan sözleşmeye Türk hukukunun değil de Amerikan hukukunun eklenmesinin doğru olmayacağını belirten Gürkaynak, “Türkiye’de mahkemeler yavaş işleyebilir ancak yabancılara karşı ayrımcılık söz konusu değildir. Bu konuda bir yabancı düşmanlığı yapılmıyor ve yabancı şirketlerin hakları fazlasıyla korunuyor. O nedenle bir tasfiye süreci olduğunda süreç sorunsuz işlemeli. Sözleşme aşamasında tüm hükümlerin tartışılması gerekir. Örneğin Fransızlar bu konuda oldukça katı. Bu kolektif eylemden bir noktaya gelinmeli ve köyün delisi konumuna düşülmemeli. Sonuç olarak uluslararası hukukta önce ortak duruş sahibi olmamız gerekiyor. Suiistimaller olduğunda birbirimize haber verdiğimiz bir yapı olmalı. Ancak maalesef bu konuda topyekûn bir uyanış yaşanamıyor” diye konuştu. Gürkaynak, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şirketler kendi içlerinde gerekli baskı mekanizmalarını kurmalı ancak rekabet hukukunda öncelikle üzerinde durmamız gereken konu rekabet hukukunu ne amaçla kullandığımız. Refah maksimizasyonu için küçük üreticilerin de desteklenmesi gerektiği bir gerçek. Ancak Rekabet Piyasası Kurulu sorunlar yaşayan ve batmak üzere olan bir şirketin gerektiğinde batmasından yana. Çünkü ilgili yapı, serbest piyasa ekonomisini korumakla görevli. Bir şeyin sonuçlarını bilemeyecek durumdaysan, onu rahat bırakman gerekir. Bu noktada rekabet hukuku içindeki yeni kavramlara aşinalık kazanılması çok önemli. Ancak söz konusu yeni kavramların anlatılamayacağı insanlar da var. Bir başka gerçek de Türkiye’de hukukçuya önem verildiği ancak hukuka önem verilmediğidir. Oysa insanların ince buz üstünde olduklarını bilmesi ve ona göre önlem alması gerekmektedir.”