BUSİAD üniversite öğrencilerine Ar-Ge ve Ür-Ge’yi anlattı.
BUSİAD’ın Uludağ Üniversitesi işbirliğiyle organize ettiği ve öğrencilerin mesleki ve kişisel gelişimine katkıda bulunmayı amaçlayan seminer programları devam ediyor. Uludağ Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü Konferans Salonu’nda gerçekleştirilen ve Bosch Sanayi ve Ticaret AŞ Üretim Mühendisi ve BUSİAD Yenilikçilik ve Yaratıcılık Uzmanlık Grubu Üyesi Doğan Vardar’ın konuşmacı olduğu programa; makine ve çevre mühendisliği bölümü öğrencileri katıldı.
“Başarısızlık, Ar-Ge faaliyetlerinin en önemli kaynağı”
Öğrencilere “Ar-Ge, Ür-Ge Nedir ve Ar-Ge Mühendisliği Nasıl Yapılır?” isimli bir sunum yapan Doğan Vardar, sözlerine mühendisin tanımını yaparak başladı. Günümüzde gerçek anlamda gerçekleştirilen Ar-Ge çalışmalarının büyük bir bölümünün başarısızlıkla sonuçlandığını belirten Vardar, bu alanda faaliyet gösteren kurum ve kuruluşların söz konusu kayıplara dayalı bu bedeli ödeyebilecek güçte olması gerektiğine işaret etti. Başarısızlığı Ar-Ge faaliyetlerinin en önemli kaynağı olarak niteleyen Vardar, elde edilen başarısızlığa bağlı olarak sahip olunan bilginin, bir sonraki çalışmaya basamak oluşturduğunu kaydetti. Vardar, Türkiye’de gerçekleştirilen Ar-Ge faaliyetlerinin bu konunun bayraktarlığını yapan ülkelere kıyasla çok da gelişmiş olmadığının altını çizerek, “Türkiye’de daha çok ürün geliştirme düzeyinde çalışmalar gerçekleştiriliyor. Ar-Ge çok büyük bütçeler gerektiren bir süreç. Türkiye’de Ar-Ge harcamalarına ayrılan pay her geçen yıl artsa da henüz olması gereken seviyede değil. O nedenle Türkiye bu işin daha çok ürün geliştirme tarafında” diye konuştu.
“Mühendisler de patent konusuna hakim olmalı”
Ürünün fiziki yapısını bugünkü görünüşünden ve işlevinden farklı hale getirme, maliyetini azaltma ve kalitesini yükseltme çalışmalarının da “Ürün geliştirme” anlamına geldiğini söyleyen Vardar, inovasyonu ise; yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün veya sürecin, yeni bir pazarlama yönteminin ya da iş uygulamalarında iş yeri organizasyonunda, dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanması olarak tanımladı. Vardar, 2014 yılı Global İnovasyon Endeksi’ne göre Türkiye’nin 143 ülke arasında 54. sırada yer aldığını belirterek, Türkiye’de gerçekleştirilen patent, faydalı model, marka ve endüstriyel tasarım çalışmalarına da değindi. Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk patent kanununun 1790 yılında yürürlüğe girdiğini, Türkiye’de ise Patent Ofisi’nin 1994 yılında kurulduğunu hatırlatan Vardar, “2013 yılında dünyada 2,6 milyon patent başvurusu olmuş ve bunun yüzde 81’ini dünyanın 5 ülkesi gerçekleştirmiş. Son yıllarda kendi gayretleri ve dünyanın önde gelen global şirketlerinin Çin’de fabrika kurması nedeniyle Çin bu işin liderliğini yapıyor. Türkiye ise bu konuda henüz emekleme aşamasında” diye konuştu. Vardar, sözlerine şöyle devam etti: “İleri teknoloji ile üretilen ürünler patentlerle korunurken, orta teknolojili ve özellikle de KOBİ’lerin gerçekleştirdiği çalışmalar faydalı modellerle korunuyor. Bir de oluşturulan markalar söz konusu. Türkiye’de bu konuda önemli bir gösterge var. Türkiye’de oluşturulan marka sayılarına bakıldığında patent başvurularının aksine yüksek sayılar göze çarpmakta. Türkiye’de maalesef gelişmiş ülkelerdeki gibi patent ve marka sayıları doğru orantılı olarak artmıyor. Yani patentimiz yok ama markamız çok. Patent çalışmaları konusunda örnek alınacak Norveç ve İsrail gibi farklı ülkeler de var. Bu ülkeler sahip oldukları öz değerlerini geliştirmek adına önemli çalışmalar yapıyorlar. Türkiye de elinde olan tüm değerleri geliştirme adına çalışmalar yürütebilmeli, tarım alanında örneğin. İlerleyen süreçte Türkiye’de Ar-Ge kavramının daha da güçlenmesini diliyorum. Bu konuda ülke mühendislerine de önemli görevler düşüyor. Ülkemizde patent vekilliği görevini daha çok avukatlar üstleniyor. Oysa mühendislerin de patent konusuna hakim olması, en azından çalışma yürüttüğü kendi alanıyla ilgili patentleri bilmesi gerekiyor”