BUSİAD, UÜ işbirliğiyle, ‘İklim Değişikliğinin Çevre, Tarımsal Üretim ve Sanayi Üzerine Etkileri’ konulu bir panel gerçekleştirdi.
BUSİAD ile Uludağ Üniversitesi işbirliğinde; küresel ısınma sonucu önümüzdeki yıllarda bölgemizde meydana gelecek olası değişikliklerin çevre, tarımsal üretim ve sanayi üretimi üzerinde yaratacağı etkileri ve sonuçları hakkında toplumda farkındalık yaratabilmek, konunun ciddiyetine şimdiden dikkat çekebilmek ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinden korunmak için alınabilecek önlemler konusunda bilgi alışverişinde bulunmak amacıyla BUSİAD Evi’nde ‘İklim Değişikliğinin Çevre, Tarımsal Üretim ve Sanayi Üzerine Etkileri’ konulu kapsamlı bir panel düzenlendi.
Sürdürülebilirlik, temel kavram ve hedef olmalı
Panelin açılışında yaptığı konuşmada, dünya nüfusunun yüzde 20’sinin henüz enerjiye kavuşamadığını, Türkiye dahil olmak üzere pek çok ülkenin gündeminde enerji ihtiyacının yer aldığını belirten BUSİAD Başkan Yardımcısı Tarık Tezel, yaşamın devamı için sürdürülebilir çevre-tarım ve üretimin ön planda geldiğini vurguladı. Tezel, “Sürdürülebilirlik, günümüz çağdaş insanının temel kavramı ve hedefi olmalıdır” dedi.
Dünyadaki canlı yaşamını tüm olumsuz dış etkilere karşı koruyan atmosferdeki bütün hareketlerin sıcaklık farklarından kaynaklandığını belirten Tezel, “Ayrıca dünyadaki iklim desenlerinin gerçekleşmesindeki asıl etken; okyanus suyu sıcaklıklarındaki değişimlerdir. İklim desenlerinin belirlenmesindeki etkisi nedeniyle atmosferik termal denge oldukça önemli… Bu dengenin oluşmasını sağlayan buzul alanlarındaki erime nedeniyle okyanus akıntılarının kuvvetindeki etkili zayıflamalar, tropikal bölgedeki okyanus yüzey sıcaklıklarının artmasına neden oluyor. Bu durum, tropikal kasırgaların kuvvetini ve sayısını büyük oranda artırıyor. Ayrıca muson yağışlarını alan sahalarda daha yıkıcı etkiler oluşturuyor” diye konuştu.
Oluşumundan bu yana dünyanın coğrafi özellikleri ve doğal dengesinin çeşitli nedenlerle bozulmasına bağlı olarak, iklimde de büyük değişmeler olduğunu vurgulayan Tezel, insanlık tarihinin başladığı dönemden günümüze kadar olan bu doğal süreçte, yeryüzünün buzullarla kaplandığı dönemler veya kuraklıkların yaşandığını, tüm canlı yaşamının bu değişimlerden etkilendiğini, doğal etkenlerle ilişkili olan bu değişmelere, 19. yüzyılın ortalarından itibaren hızla artan insan nüfusu ve sanayileşmenin de etkide bulunmaya başladığını kaydetti.
Tarık Tezel şöyle devam etti: “Fosil yakıtların kullanımı, ormansızlaşma, maden sahalarının açılması ve sanayileşme ile atmosfere salınan sera gazlarının atmosferdeki birikimleri, sanayi devriminden beri hızla artıyor. Bu ise, doğal sera etkisini kuvvetlendirerek, şehirleşmenin de katkısıyla, dünyanın yüzey sıcaklığının artmasına neden oluyor. Bugün hemen bütün iklim bilimciler, dünya iklim sisteminde bir bozulmanın olduğunu kabul ediyor.
Doğal dengenin bozulmasına neden olan insanların, gerekli önlemleri almadığı takdirde, iklimdeki bu bozulmaların artarak devam edeceği, küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliklerinin tüm canlıların yaşamını tehlikeye sokacağı kesin bir dille ifade ediliyor. Çünkü insanın neden olduğu atmosferdeki sera gazı birikimlerinde ve partiküllerde meydana gelen artış, doğal çevrenin bozulmasına, ozon tabakasındaki incelmeye ve küresel boyutta sıcaklık artışına neden oluyor.”
En fazla etkilenen sektör tarım
Türkiye’nin, bulunduğu coğrafya nedeniyle küresel ısınmaya bağlı olarak görülebilecek iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek ülkelerden birisi olduğunu anlatan Tezel, yeni durumun; tarımsal faaliyetler ile hayvan ve bitkilerin doğal yaşam alanlarında değişikliğe yol açacağına dikkat çekti.
Gelecekte iklim değişiminden en fazla etkilenecek sektörün tarım olduğunu söyleyen Tezel, bu nedenle, tarımsal üretimde alınacak önlemlerin, gıda güvenliğinin sağlanmasının yanında ekonominin olumsuz yönde etkilenmemesi açısından da önemli olduğunu kaydetti.
Uluslararası platformdaki gelişmelerin yakından takip edilmesi, bu konuya ulusal düzeyde önem verilmesi ve politikaların belirlenmesi, yapılan araştırmalara destek verilmesi ve özendirilmesinin; gelecekte yaşanacak iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarından daha az etkilenmeye neden olacağını anlatan Tarık Tezel, konuyu Bursa açısından ise şöyle değerlendirdi.
“Bursa, sanayi kenti olmasının yanında Türkiye’nin en önemli tarımsal üretim merkezlerinden birisi... Otomotiv ve tekstil başta olmak üzere önemli sanayi kuruluşlarıyla birlikte tarıma dayalı sanayi de kentimizde yoğun… Gerek sanayi, gerekse tarım ürünlerinde ülkenin ihtiyacını karşılamadaki önemli katkısıyla Bursa, ihracatta lokomotif bir il olarak ülke ekonomisine büyük katkı sağlıyor. İklim değişikliği; başta çevre ve su kaynakları olmak üzere tarımsal üretim, ihracat, sanayi ve ekonomiyi önemli düzeyde etkileyecek. Bu nedenle, son derece önemli ve güncel bir konu olan iklim değişikliğinin; çevre, bitkisel ve hayvansal üretim ile sanayi üzerine etkilerini irdelemek, geleceğe yönelik olarak bu konuda alınabilecek önlemleri tartışmak üzere BUSİAD ve Uludağ Üniversitesi olarak böyle bir etkinliğin düzenlenmesine karar verdik.”
Doğanın mesajını iyi okumalıyız
Uludağ Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Kamil Dilek de, iklim değişikliğinin insan sağlığı üzerine çok ciddi olumsuz etkileri olduğunu, “bitti” denilen bazı hastalıkların bile yeniden görülmeye başladığını vurguladı. “İnsan sağlığı açısından gerçekten felaket bir durumla karşı karşıyayız” diyen Dilek, yapılan uluslararası araştırmalara göre; hava sıcaklığındaki bir derecelik artışın bile dünyada 100 bin kişinin ölümüne neden olduğunu ifade etti.
İklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışının son yıllarda ülkemizde kene ısırmasına bağlı sağlık sorunlarına (Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi) ve ölümlere neden olduğunu vurgulayan Dilek, “Ultraviyole ışınların yarattığı radyasyon etkisini de göz ardı etmemek lazım. Radyasyon dediğimizde en başta insanların bağışıklık sisteminin etkileneceğini bilmeliyiz. Bu ışınlar, insanların günümüzde daha fazla hasta olmasına neden oluyor. Doğanın bize verdiği mesajı okuyamıyoruz. Doğa, çığlık çığlık ‘denge ve düzenimi bozma’ diyor. Bu mesajı gerektiği gibi algılamalıyız. Doğa ve çevre bilincinin yükselmesi için her kesimin bundan sonra üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmesini diliyorum” diye konuştu.
‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri…’
Açılış konuşmalarının ardından SUSTINEO CEO’su Dilek Bil, ‘Sürdürülebilir Gelecek’ konulu bir sunum yaptı. Dünyada 7.2 milyar insanın yaşadığını ve bunun, 1950 sanayi devriminden bu yana dokuz katlık bir artışı ifade ettiğini anlatan Bil, dünya nüfusunun 2020 yılında 9 milyar olacağının öngörüldüğünü aktardı.
Nüfus artışının sürdürülebilir bir durum olmadığını ve hızla büyüyen dünyada insanlığı tehdit eden pek çok sosyal ve ekonomik sorunun yaşandığını kaydeden Bil, “7.2 milyar nüfuslu dünyada ekonomik büyüme nasıl sağlanacak? Sürdürülebilir kalkınma için; ekonomik gelişmenin yaygınlaştığı, açlığın azaldığı, çevresel sorunların insanların vereceği keyfi kararlarla olmasının engelleneceği bir dünya kurulmalı” dedi.
Bil, ‘Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ni ise şöyle özetledi: Dünyada açlık ve fakirliği bitirmek, Cinsiyet eşitliği ve kadının güçlenmesi, Çocuk ölümlerini azaltmak, Anne sağlığı, Salgınlarla mücadele, Kalkınma için global işbirliği, Çevre ve sürdürebilirlik.
‘İklim Değişikliği ve Çevre Üzerine Etkileri’
Dilek Bil’in sunumunun ardından panelin, ‘İklim Değişikliği ve Çevre Üzerine Etkileri’ konulu ilk oturumuna geçildi. UÜ Çevre Sorunları Uygulama ve Araştırma Müdürü Prof. Dr. Hüseyin Başkaya’nın moderatörlüğünde gerçekleştirilen oturumda; Yenişehir Meteoroloji İl Müdürlüğü’nden Dr. Hüseyin İlhan, DSİ Bursa Bölge Müdürlüğü’nden Ziraat Mühendisi Talat Usta, UÜ Mühendislik Mimarlık Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Feza Karaer ile TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şube Başkanı Doç. Dr. Ertuğrul Aksoy birer sunum yaptılar.
Yaklaşık 4.5 milyar yaşında olan dünyada, günümüze kadar pek çok iklim değişikliğinin yaşandığını belirten Hüseyin Başkaya, son bir milyon yıl içinde dört tane buzul çağı ve dört büyük sıcak ara dönem oluştuğunu kaydetti.
Başkaya, dünyanın kendi ekseni etrafında dönerken ki salınım hareketi, Neptün ve Satürn gezegenlerinin çekim gücü nedeniyle her 70-80 bin veya 200-250 bin yılda bir doğal nedenlerle meydana gelen iklim değişikliğine herhangi bir müdahale mümkün olmadığı halde, insan kaynaklı sera gazı etkisinin ve doğayı, çevreyi kötü kullanmaya bağlı zararların ise azaltılabileceği üzerinde durdu. Başkaya, aksi takdirde iklim değişikliğinden tüm canlıların etkileneceğini ifade etti.
İklim değişikliği ile küresel ısınmanın; dünyanın geleceği ve insan hayatının devamı için en önemli tehditlerden olduğunu söyleyen Hüseyin İlhan, insan kaynaklı sera gazı salınımının, tarihin en yüksek seviyesine çıktığına dikkat çekti. İlhan, “Hava sıcaklığının artması ve buzulların erimesi nedeniyle deniz suyu seviyesi her yıl 3 mm, yükseliyor” dedi.
Artan hava sıcaklığının, Bursa’daki kış turizmini olumsuz etkilediğine işaret eden İlhan, “Isınma; Uludağ’daki kar örtüsünü azaltacak, kar erimesi hızlanması nedeniyle yüzey su akışı artacak, yer altı su rezervleri azalacak, yağış rejiminin düzensizleşmesi, kışın az, yazın ise aşırı yağmur nedeniyle seller ve su baskınları yaşanacak, sıcaklık artışı nedeniyle buharlaşmayla olan su kayıpları artacak, kuraklık nedeniyle tarım alanları olumsuz etkilenecek, dolu yağışlarında ve kısa süreli fırtınalarda artış yaşanacak. Ayrıca orman yangınları artacak, sıcak hava dalgası toplum sağlığını olumsuz etkileyecek. Öte yandan, biyolojik çeşitlilik ve ekosistem de küresel ısınmadan olumsuz etkilenecek” dedi.
Türkiye’nin 2040 yılından sonra küresel ısınmadan daha da olumsuz etkileneceğinin öngörüldüğünü söyleyen Talat Usta, “Ülkemiz ne yazık ki, daha da hissedilir biçimde olmak üzere su fakiri ülkeler arasına girecek. Bursa’nın da içinde yer aldığı bölgede su potansiyelinin kısıtlı seviyeye ineceği öngörülüyor. Buna bağlı olarak, tarım hasatlarında azalma ve ürün deseninde ise değişimler meydana gelecek” diye konuştu.
Gelecekte iklim değişikliğine bağlı düzensiz ve aşırı yağışlar nedeniyle taşkınların yaşanabileceğini, küresel ısınma ve kuraklığa bağlı su kıtlığının yaşanmaması için daha fazla su depolama alanlarına ihtiyaç olduğunu belirten Usta, suyun en fazla kullanıldığı tarımsal alanlarda mutlaka salma veya yağmurlama sulama sistemleri yerine damla sulama sistemlerine geçilmesi gerektiğini iletti.
‘Sürdürülebilirlik’ kavramının, su kaynakları açısından da çok önemli hale geldiğini anlatan Feza Karaer, suyun daha planlı ve ekonomik kullanılması gerektiğinin altını çizdi. Su ve suya bağlı ekosistemin korunması gerektiğini anlatan Karaer, “Gelecekte suya hakimiyet, çok önemli bir savaş unsuru olacak. Birçok kesim tarafından su savaşlarının çıkacağı belirtiliyor. Gelişmiş ülkeler artık entegre su kaynakları yönetimini uyguluyor. Su, ekonomik kalkınma açısından çok önemli… Bir de ‘su ayak izi’ var. Ülkenin yanı sıra sanayinin de su ayak izi belirlenmeli. Su ayak izi; yalnızca hacim olarak ele alınmıyor. Suyun hangi zamanda, nerede ve ne kadar kullanıldığı da çok önemli… Dolayısıyla sanayiciler de artık su ayak izi hesabını iyi yapmalı. Türkiye’deki su üretim ve tüketiminin yüzde 80’i iç kaynaklara dayanıyor. Dolayısıyla ülkemizdeki tatlı su kaynakları, sürdürülebilir ülke ekonomisi için de doğrudan etkili hale geliyor” dedi.
“Ekosistemlerin dengesini dikkate almayan sistemler artık değişmeli” diyen Ertuğrul Aksoy ise, bir derece artan hava sıcaklığının bile tarımsal üretim üzerinde çok ciddi olumsuz etki yarattığını kaydetti. Örneğin, normalin üzerindeki hava sıcaklığının, mısırdaki döllenmeyi olumsuz etkilediği için verimin önemli derecede düştüğünü anlatan Aksoy, iklim değişikliği ve küresel ısınma ile mücadele noktasında zamanın hızla geçtiğine dikkat çekti.
‘İklim Değişikliğinin Tarımsal Üretim Üzerine Etkileri’
Panelin ikinci oturumunda ise, ‘İklim Değişikliğinin Tarımsal Üretim Üzerine Etkileri’ konuşuldu. Moderatörlüğünü; UÜ Ziraat Fakültesi eski Dekanı ve emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Abdurrahim Korukçu’nun yaptığı oturumda; UÜ Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Koyuncu, Uludağ Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Dr. Salih Çalı ile UÜ Tarım Ekonomisi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Hasan Vural birer konuşma yaptılar.
“Küresel ısınmanın etkilemediği ortam yok” diyen Abdurrahim Korukçu, 20. yüzyılda nüfusun üç kat, su kullanımının ise 6 kat arttığına işaret etti. Önlem alınması gereken ilk noktanın, tarımdaki su kullanımını azaltmak olduğunu anlatan Korukçu, mevcut şartların devamı halinde, gelecek 30 yılda daha çok alanın, daha çok su ihtiyacı hissedeceğini vurguladı.
Toprağı ve suyu israf etmeden, kirletmeden, bozmadan kullanmanın önemine dikkat çeken Korukçu, “Suyu iyi yönetmeli ve az su kullanan teknolojilere geçmeliyiz. Her bir su damlasından daha fazla tarımsal ürün elde etmeliyiz. Suyun nereye, ne zaman ve hangi miktarda verilmesine olanak sağlayan etkin su kullanımıyla çağdaş sulama teknolojileri uygulanmalıdır” diye konuştu.
Son 50 yıldaki iklim değişikliğinin yüzde 60’dan fazlasının insan kaynaklı nedenlerden meydana geldiğini anlatan Mehmet Koyuncu, iklim değişikliğinin; en başta kuraklık olarak kendini gösterdiğini vurguladı. Kuraklık ile birlikte, yağış rejiminin ve mevsimlerin değişeceğini, deniz suyu sıcaklığının yükseleceğini anlatan Koyuncu, fosil yakıt kullanımının artması, orman alanlarının azalması, hızlı nüfus artışı ve yükselen tüketimin de son 50 yılda yaşanan iklim değişikliğinin belli başlı nedenleri arasında geldiğini ifade etti.
Dünyanın, iklim değişikliğinin etkilerini en aza indirmek için farklı farklı çalışmalar yaptığını belirten Koyuncu, “Türkiye, Akdeniz kuşağında yer alıyor. Sıcaklık iki-üç derece arttığında su kaynaklarının yüzde 30, dört derece arttığında ise yüzde 40 azalacağı öngörülüyor. Bu, korkutucu bir durum... Kuraklık, otuza yakın doğal afet içinde birinci sırada yer alıyor” dedi.
Kuraklıktan etkilenen alanların en başında tarım ve gıda güvenliğinin geldiğini, bu noktada ciddi politikalar üretilmezse durumun daha da kötüye gideceğini ifade eden Koyuncu, yeni yağış rejimine bağlı olarak mevcut su kaynaklarını iyi yönetmekten başka çare olmadığının altını çizdi. Koyuncu, “Elimizdeki suyu iyi yönetmeliyiz. 2012’den itibaren kuraklık periyoduna girdik. Bu noktada tarımsal kuraklık kendini Anadolu’da iyice hissettiriyor. Geleceğimizin, sadece bizim elimizde olmadığını artık bilmeliyiz” diye konuştu.
Koyun ve keçi gibi hayvanların küresel ısınma nedeniyle artan sıcaklığa karşı daha dayanıklı olduğunu, çayır-mera gibi doğal alanlarda otlayan, geviş getiren hayvanların ise küresel ısınmadan doğrudan ve daha fazla etkilenebileceğini belirten Koyuncu, özellikle kuraklığa bağlı olarak doğal otlama alanlarındaki verimin düşmesinin beslenme nedeniyle hayvanların yaşamlarını olumsuz etkileyeceğini, mısır ve yonca gibi suya ihtiyaç duyulan yem bitkileri üretiminin düşüp, yem fiyatlarının artacağını kaydetti. Koyuncu, bu nedenle gelecekte sıcağa dayanıklı tür ve ırkların yetiştiricilikte daha fazla önem kazanacağını vurguladı.
İklim değişikliğinin yaş meyve sebze ihracatına etkilerini anlatan Salih Çalı, kış aylarının kurak geçmesinin yanı sıra ilkbahardaki aşırı yağış, don ve dolu olaylarının da tarım alanlarında çok büyük zarara yol açtığını belirtti. Bu sebeplere bağlı olarak birçok üründe rekolte kaybı ve kalite düşüşünün yaşandığını vurgulayan Çalı, iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışının, tarımsal üretimde böcek zararlarının artmasına, nem oranın düşmesi nedeniyle mantari hastalıklarda ise azalmaya neden olabileceğini belirti.
Çalı, “Küresel iklim değişikliği nedeniyle Bursa Ovası’nda kış aylarının kurak geçmesi, ilkbaharda dolu, don ve aşırı yağış nedeniyle tarım alanlarında büyük kayıplar yaşandı. Üretilen şeftali, deveci armudu, zeytin ve kirazda yüzde 100’lere varan kayıp meydana geldi. Sektöre destek verecek politika ve programların hayata geçirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla sigorta kapsamına, yağmur yağışı nedeniyle meydana gelen ürün kayıpları da girmeli” dedi.
Olumsuz iklim koşulları nedeniyle üretimde verim ve kalitenin azaldığını, fiyatların aşırı yükseldiğini, ihracatın ise düştüğünü belirten Çalı, geçen yılki aşırı yağışların kirazda çatlamaya neden olduğunu, en büyük kiraz ihracatçısı olan Türkiye’nin ihracat için kiraz bulmada büyük sıkıntı yaşadığını, taahhütlerin yerine getirebilmesi için düşük miktardaki kiraza yüksek bedeller ödenmesi nedeniyle iç pazarda fiyatların aşırı yükseldiğini vurguladı. Çalı, aşırı yağışın bitkilerdeki pas ve külleme hastalıklarında artışa neden olduğunu da aktardı.
Çalı şöyle devam etti: “Malatya’da beklenmeyen don, kayısı üretiminde yüzde 95’e varan kayıplara neden oldu. Sıcaklık artışı kirazda ikilenme nedeniyle kalite bozukluğu yarattı. Dolu nedeniyle zedelenen şeftali, soğuk hava depolarında daha kısa sürede bozuldu. İklim değişikliği, tarımsal üretimde bazı ürünleri olumsuz etkilerken bazı ürünleri ise olumlu etkiliyor. İklim değişikliğinin etkilerinden üreticinin olumsuz etkilenmemesi için tarımsal sigorta kapsamının genişletilmesi gerekiyor.”
Kırsal alanda çevreyi, köylerde yaşayan ve tarımla uğraşan çiftçilerin koruyabileceğini belirten Hasan Vural, bu noktada köyden kente göçün önlenmesi gerektiğinin altını çizdi. Vural, mevcut ekonomik koşullarda bu göçün ne yazık ki durmayacağını da açıkladı.
Vural, “Bütün üretim kaynaklarımızı tam kapasite kullanmalı ve çevreyi de dikkate alarak sürdürülebilir kalkınmayı sağlamalıyız. Kuraklığa karşı sulama birlikleri desteklenmeli ve üretim deseni kuraklığa uygun hale getirilmeli. Bu manada; göl kaynaklarını korumalı ve birinci sınıf tarım arazilerine bir tek çivi bile çakılmamalı” diye konuştu.
‘İklim Değişikliğinin Bursa Sanayisi Üzerine Etkileri’
Üçüncü ve son oturumda ise; ‘İklim Değişikliğinin Bursa Sanayisi Üzerine Etkileri’ tartışıldı. Oturum başkanlığını ÜSİGEM Başkanı Prof. Dr. Sedat Ülkü’nün yaptığı bu bölümde, UÜ Tekstil Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Rıfat Alpay, BUSİAD Yönetim Kurulu Üyesi ve Türkay Tekstil Genel Müdürü Ergun Türkay ile TOFAŞ’tan Tamer Atalay birer konuşma yaptılar.
“Her alanda kaynaklarımızın devamlılığını sağlamalıyız ve verdiğimiz her kararda iklim değişikliğini göz önünde bulundurmalıyız” diyen Ergun Türkay, yaşanan gelişmelerin tekstil sektöründe yeniden dönüşümü gündeme getirdiğini vurguladı.
Tabi elyaf üretiminin iklim değişikliğiyle bire-bir bağlantılı olduğunu anlatan Türkay, “Pamuk üretiminde yağmur ve toprağın direkt etkisi var. Sulamada, pamuğun kalitesini artırmak önemli hale geliyor. İklim değişikliği nedeniyle doğal elyaf üretiminde meydana gelen azalma, sentetik elyaflara yönlendirici oluyor. Bu durumda, sentetik elyafların doğal elyaflara benzetilmesi konusu da gündeme geliyor. Son yıllarda bununla ilgili ciddi çalışmalar yapılıyor” dedi.
Artan hava sıcaklığı nedeniyle giysilerde daha az kumaş kullanıldığını, terletmeyen ve teri alan, güneşin zararlı ışınlarından koruyan kıyafetlerin daha ön plana çıktığını söyleyen Türkay, firma olarak üretimde su kullanımını azaltıcı yönde yaptıkları verimlilik çalışmalarından önemli kazanımlar elde ettiklerini de vurguladı.
Dünyanın bazı bölgelerinde su savaşlarının başladığını ve yükselen hava sıcaklığından dolayı insan ölümlerinin arttığını söyleyen Rıfat Alpay, iklim değişikliğinin artık geciktirilemeyecek ve ertelenemeyecek bir hal almaya başladığının altını çizdi.
İklim değişikliğinin sanayiye yansıyacak doğrudan etkilerini; üretim koşullarının zorlaşması-değişmesi, lojistik sektöründe artacak sorunlar ve güçleşecek dağıtım kanalları olarak sıralayan Alpay, bu noktada sigorta sektörünün de çok ciddi sorunlar çıkarmaya başlayacağını savundu.
Sanayicinin mevcut durumda bir yol ayrımında olduğunu belirten Alpay, “Elbette birtakım stratejiler geliştirilmesi gerekiyor. İklim değişikliğinden etkilenmemek için teknik ve hukuk gibi alanlarda uzman bir ekiple çalışılmalı. Fakat envanterin olmadığı yerde değişimlerden nasıl etkilenileceği de net değil. Bu manada Türkiye’nin ihtiyacı olan sanayi envanterinin yapılması çok büyük önem taşıyor” diye konuştu.
Dünyada son 50 yılda sera gazı kullanımının yüzde 50 arttığına işaret eden Tamer Atalay ise; tarım, ormancılık, enerji ve turizmin, iklim değişikliğinden en çok etkilenen sektörler arasında yer aldığını kaydetti. Endüstriyel işletmeler için iklim değişikliğinin tehdit ve fırsatlar içerdiğini belirten Atalay, fırsatları iyi değerlendirip, değişime uyum sağlayabilenlerin yeni düzende ayakta kalacağını vurguladı. 2015-2021 yılları arasında otomobillerdeki karbondioksit salınımının azaltılmasının mecburi olduğunu söyleyen Atalay, “Dolayısıyla tüm şirketler motor ve emisyon ayarlamalarını buna göre yapmak zorunda” dedi.
PROF.DR. FEZA KARAER'İN SUNUMU İÇİN TIKLAYINIZ...
PROF.DR. MEHMET KOYUNCU'NUN SUNUMU İÇİN TIKLAYINIZ...
PROF.DR. ABDURRAHİM KORUKÇU'NUN SUNUMU İÇİN TIKLAYINIZ...
DR. SALİH ÇALI'NIN SUNUMU İÇİN TIKLAYINIZ...
DİLEK BİL'İN SUNUMU İÇİN TIKLAYINIZ...
HÜSEYİN İLHAN'IN SUNUMU İÇİN TIKLAYINIZ...
TALAT USTA'NIN SUNUMU İÇİN TIKLAYINIZ...
TAMER ATALAY'IN SUNUMU İÇİN TIKLAYINZ...