Evrendeki yaşamın dengesi BUSİAD’da tartışıldı.
BUSİAD’ın desteği ile organize edilen Felsefe Toplantılarının üçüncüsü, “Evrenin yaşam için hassas ayarı” konu başlığı ile BUSİAD Evinde gerçekleştirildi. Toplantıya konuşmacı olarak katılan Dr. Enis Doko, evrende yaşamın var olmasına olanak sağlayan hassas dengeler üzerinde durarak, evrendeki temel kuvvetler ve bu kuvvetlere yönelik fizik yasaları hakkında bilgi verdi.
Etkinlikte “Evrenin yaşam için hassas ayarı” isimli bir sunum yapan Dr. Enis Doko, sözlerinin başında maddenin temel yapı taşı olan atomun yapısı hakkında bilgi verdi. Kütle çekimi ve elektro manyetik alanlar gibi evrendeki temel kuvvetlere de değinen Dr. Doko, evrendeki parçacıklara nasıl davranması gerektiğini söyleyen kuvvetler olduğunu söyledi. Dr. Doko, büyük patlama sonrası genişleyen evrenin bilebildiğimiz tarihi hakkında da katılımcıları bilgilendirerek, “Evrenin tarihi ile ilgili son 100 yılda kozmoloji epey yol aldı. Evrenin geçmişinde sadece 3 atomun olduğunu ve diğerlerinin sonradan oluştuğunu biliyoruz. 13.7 milyar yıl önce gerçekleşen büyük patlamadan 300.000 yıl sonra atomları oluşmaya başlıyor ve biz bu andan itibaren evrenin geçmişini görebilme şansına sahip oluyoruz. Büyük patlamanın ardından 1 milyar yıl geçtikten sonra yıldızlar oluşmaya başlıyor ve yıldızlarla dünyamızda oluşan yaşam arasında güçlü bir bağ meydana geliyor. Genel anlamda bazı fizik yasalarına dayandırılarak ifade edildiği üzere bizler hepimiz yıldız tozuyuz” diye konuştu.
Dr. Doko, Evrenin hassas ayarı üzerine yazılmış bazı popüler bilim kitapları hakkında da bilgi vererek, söz konusu kitapların yazarlarının fikir ve görüşlerini katılımcılarla paylaştı. Dr. Doko, evrende kimyanın gerçekleşebildiği bir alanda dünyanın var olduğuna değinerek, "Canlılık olması için kimyanın olması gerek. Söz konusu bu alan içinde mevcut elektromanyetik kuvvetin gücü yüzde 10 daha düşük olsa ateşin uzun süre yanması imkânsız olurdu. Biraz daha zayıf olsa ise ateşler sönmez, yanıcı maddeler kısa sürede tükenirdi. Mikroskopların çözünürlüğü yani büyütme gücü de düşerdi ve hücreleri göremezdik. Nükleer kuvvet zayıf olsaydı 10 kat daha güçlü bile olsalar atomlar 100 kat daha çabuk bozunurdu. 10 kat daha zayıf olsa, nötrinolar tespit edilemez ve yıldızların içindeki süreçler hakkında bilgi elde edemezdik. Tüm bu denge için genelde iki teoriden bahsedilir. Biri evrenin arkasında yaşamı bu evrende var eden bir zihin, bir yaratıcı olduğu görüşü; diğeri de tesadüflere bağlı olarak gelişen ve paralel evrenlerde de desteklenen bir görüş” şeklinde konuştu.