Konunun uzmanları, yakma teknolojisi ve çevreye etkilerini tartıştı

Konunun uzmanları, yakma teknolojisi ve çevreye etkilerini tartıştı

Konunun uzmanları, yakma teknolojisi ve çevreye etkilerini tartıştı

BUSİAD Çevre ve İş Sağlığı Güvenliği Uzmanlık Grubu tarafından organize edilen Sanayi Atıklarının Yönetimi Paneli BUSİAD Evi’nde gerçekleştirildi. “Beraber Yakma ve Çevreye Etkileri” konusunun ele alındığı panele firmaların iş sağlığı ve güvenliği uzmanları, çeşitli sivil toplum örgütü temsilcileri, sanayiciler, üst düzey yöneticiler ve akademisyenler katıldı. 

Sanayi atıklarının yakılmasının çevre üzerine olabilecek olası olumsuz etkileri, özellikle hava, toprak, yüzey suları ve yeraltı sularında emisyonlar sonucu oluşan kirlilik ve insan sağlığı için ortaya çıkabilecek riskler konusunda farkındalık yaratmak amacıyla organize edilen panele konuşmacı olarak Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alpaslan Türkkan, BUSKİ Yapım ve İşletme Şube Müdür Vekili Nurcan Aydoğan, Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kamil Salihoğlu ve Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Yetkilisi İrem Ünver katıldı. Panelin açılışında konuşan BUSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Şükrü Erdem, gündelik ihtiyaçların karşılanması için bir üretim döngüsünün şart olduğunu ifade ederek, her türlü üretim faaliyetinin çıktısının bir çevre boyutunun olduğunu kaydetti. Üretim faaliyetleri sonucunda oluşan atıkların yasal mevzuata uygun olarak yönetilmesi gerektiğine işaret eden Erdem, atık yönetiminde, atık yönetim hiyerarşisine göre öncelikli olan yöntemlerin tercih edilmesinin önemini vurguladı. Erdem, öncelikli olarak atığın oluşmasının önüne geçmek gerektiğine değinerek, sonrasında ise oluşan atığın geri dönüşümünün sağlanması gerektiğini belirtti. Bunun yapılamaması halinde ise, enerji ve ısı kazanımı için beraber yakma yönteminin ele alınması gerektiğini söyleyen Erdem, yöntemlerin hiçbirinin uygulanamaması halinde ise düzenli depolamanın bir bertaraf yöntemi olarak düşünülebileceğini sözlerine ekledi.

“Yüzde 90’ı yerli olacak tesis,  68 milyon TL’ye mal olacak”

Erdem’in ardından oturum başkanlığını Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feza Karaer’ın yaptığı panele geçildi. Panelde ilk sözü alan BUSKİ Yapım ve İşletme Şube Müdür Vekili Nurcan Aydoğan, BUSKİ tarafından yapımı devam eden ve atık su arıtma tesislerinden çıkacak arıtma çamurlarının bertarafında kullanılacak akışkan yataklı çamur yakma ve enerji elde etme tesisi hakkında bilgi verdi. Tesisin toplam 68 milyon TL’lik bir yatırım bedeli ile hayata geçeceğini ifade eden Aydoğan, söz konusu tesisin 2019 yılında tamamlanarak devreye alınacağını belirtti. Aydoğan, Bursa’da uzun yıllardan bu yana çamur sorunu yaşadıklarını ve gelinen noktada söz konusu çamurun uygun şartlardaki havuzlarda biriktirildiğini dile getirerek, havuzlarda oluşan koku nedeniyle de çok sayıda şikâyet alındığını kaydetti. Bu tür tesislerin 1980’li yıllarda planlanmış olmasına rağmen zamanla kentin büyümesi nedeniyle tesis alanlarının yerleşim alanlarının yakınında kaldığına değinen Aydoğan, koku kaynaklı yaşanan sorunlar, söz konusu sorunlarla mücadele yöntemleri ve inşaat aşaması devam eden tesisin ana bölümleri hakkında da bilgi verdi. Aydoğan, şunları aktardı: “Söz konusu projedeki esas amacımız çamurun bertaraf edilmesidir. İkinci hedefimiz ise atık ısıdan enerji elde etmek ve üçünü amacımız da tesisin BUSKİ’nin yıl boyunca tüm ihtiyaçlarına cevap verebilmesidir. Proje aşamasında Uludağ Üniversitesi’nden çok büyük destek aldık. Proje tamamlandığında içerisinde katı madde bulunan 96 ton çamur bir saatte yakılabilecek. Sistem saatte 400 metreküp doğalgaz kullanacak ve saatte 1 MW elektrik tüketimi söz konusu olacak. Sonuçta 2,5 MW elektrik üretimi gerçekleştirilecek. İşlemler sonucunda da 35 ton kül açığa çıkacak. Gelinen noktada projenin inşaat aşamasının gerçekleşme oranı yüzde 15 seviyesinde. Sistem yüzde 90 oranında yerli olacak. Ancak yüzde 10 kadar bir bölüm yurt dışından temin edilecek. Tesisin yıl boyunca 30 günlük bakım süresinin dışında 330 gün boyunca işletilmesini öngörüyoruz.”

“Yakarsanız hava da, su da, toprak da kirlenir”     

Aydoğan’ın ardından konuşan Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alpaslan Türkkan da sunumunun başında havayı kirletici unsurların yol açtıkları etmenleri sıraladı. Çevrenin kirlenmesinin hastalıklara zemin hazırladığını, doğrudan hastalık nedeni olduğunu, hastalıkların yayılmasını kolaylaştırdığını ve seyrini etkilediğini hatırlatan Doç. Dr. Türkkan, toplum sağlığını etkileyen faktörlerin yüzde 79’unun çevre, yüzde 21’inin de genetik olduğunu kaydetti. Doç. Dr. Türkkan, hava kirliğinin artmasının; solunum yolu enfeksiyonlarında, sağlık kuruluşlarına başvuruda ve yatarak tedavide artışa yol açtığını belirterek, bunula birlikte ekonomik kayıpların yaşandığını ve yaşam kalitesinde düşüş olduğunu söyledi. Yapılan bilimsel araştırmaların çamur yakma tesislerine yakın bölgelerde yaşayan insanlarda başta kanser olmak üzere çok sayıda hastalığa rastlandığını ortaya koyduğunun altını çizen Doç. Dr. Türkkan, “Söz konusu tesislerden çılan kirleticiler sadece yakın çevreyi değil, uzak çevreyi de olumsuz etkilemektedir. Günümüzde çamur yakma tesisleri kadar çimento fabrikaları ve termik santraller de sağlık açısından büyük risk teşkil etmektedir. Çimento fabrikalarında proses sürecinde alternatif yakıt olarak başta sanayi atıkları olmak üzere atıkların ve arıtma çamurlarının kullanılması yaygınlaşıyor. Bu tür bir atık yakma uygulaması, endüstriyel atık sorununa çözüm olarak görülüyor. Atık miktarını azaltma, tehlikeli atıklardan kurtulmanın yolu olarak sunulsa da süreç sonunda toksik metal ve organik bileşenler havaya salınmış oluyor” diye konuştu. Doç. Dr. Türkkan şöyle devam etti: “Yakarsanız hava da, su da, toprak da kirlenir. Hepimizin artık bildiği üzere hava kirliliği doğrudan kanser sebebi. Dünya Sağlık Örgütü’nün verdiği bilgiye göre söz konusu işletmelerde çalışanlar, gebeler, çocuklar, yaşlılar, yoksullar, kronik hastalığı olanlar ve yakın çevrede yaşayan doğrudan risk grubu içinde yer alıyor. Hava kirliğinin iklimi de değiştirdiği bilimsel olarak ispatlandı. Söz konusu sistemleri kuranlar ya da işletenler, işlemin çevreci olduğunu, ekonomik olduğunu, bölge halkına istihdam sağladığını, sanayi için olumlu olduğunu savunuyor. Oysa şu bir gerçek ki, dünyanın en kirli sektörlerinden biri çimento sektörüdür. Sistem modern teknoloji vaat etse de, sonuçta kül açığa çıkıyor ve kül de son derece tehlikeli maddeler içeriyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından 44 ilde faaliyet gösteren toplam 55 çimento fabrikasında 2006 yılında yapılan denetleme raporuna göre, iş yerlerinin yüzde 18,1’inde toz ölçümü yapılamamış, yüzde 27’3’ünde kişisel toz maruziyeti ölçülememiş, yüzde 52,7’sinde çalışma ortamına toz yayma riski taşıyan, izolasyonu iyi olmayan bölümler bulunmaktadır. Maalesef gelinen noktada atıklarımızı dönüştüremiyor, düzenli depolayamıyor, toprağımızdaki kadmiyum, civa ve kurşun değerlerindeki değişimi bilmiyor, kükürt salınımını ölçemiyor ve küçük zararlı partiküllerin havaya yayılmasını önleyemiyoruz. Artık söz konusu olan insanlığın sürdürülebilirliğidir. Enerjinin verimli kullanılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji üretimindeki payının artırılması, çevreye daha fazla zarar verilmemesi ve geleceğimizin yakılmaması adına Dünyanın yardımımıza ihtiyacı var.”

“Yakma teknolojisi son çaredir”    

Panelin ikinci bölümünde söz alan Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kamil Salihoğlu da “Atık Yönetiminde Yakma” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Avrupa atık hiyerarşisinin aslında konuyu fazlasıyla özetlediğine değinen Doç. Dr. Salihoğlu, sözlerinin başında yakma işleminin bertarafta son çare olduğunu vurguladı. Yakmanın bir bertaraf yöntemi olduğunu, halen etkin bir şekilde kullanıldığını ve sıkı kurallar gerektirdiğini belirten Doç. Dr. Salihoğlu, “Yakma, teknoloji olarak oldukça ileridir. Ancak oldukça yüksek maliyet ve yüksek kalifikasyona sahip personel gerektirir. Ayrıca en fazla kazanın ve ölümün yaşandığı teknolojidir. Bu teraziyi elimize alıp sağlıklı düşünmemiz gerekir. Tehlikeli atığı kaynakta azaltmak en önemlisi. Bu süreçte her türlü atık için farklı teknolojiler var” diye konuştu. Doç. Dr. Salihoğlu, şöyle devam etti: “Her arıtma tesisinin yanına bir yakma tesisi kurulmaz. Yakma teknolojisi son çaredir. Gelinen noktada ‘yakma tesisi yatırımı kolayca yapılabilir, sırada biz de varız, bu maliyetleri kolayca karşılarız’ diyen işletmeler var ancak bu doğru değildir. Atıklardan para kazanma kültürü de bizi yanlışa sürükler. Avrupa’da kimse bu prosesten para kazanmıyor.”

Doç. Dr. Kamil Salihoğlu’nun ardından söz alan Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği Yetkilisi İrem Ünver de, Türkiye çimento sektöründe alternatif yakıt kullanımı ile ilgili katılımcıları bilgilendirdi. Atığın kaynağında doğru bir şekilde ayrıştırılmasının son derece önemli olduğunun altını çizen Ünver, geri dönüşüm konusunun bertarafın bir üstünde yer aldığını hatırlattı.

Konuşmaların ardından soru - cevap bölümüne geçildi ve konuşmacılara plaketleri takdim edildi.