Mart ayı Çekirge Toplantımızın konuğu; Prof. Dr. Ali Nesin oldu.
BUSİAD’ın marka etkinliklerinden Çekirge Toplantısı’nın Mart ayı konuğu, 1996’da İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde Matematik Bölümü’nü kuran, 2007 yılında Matematik Köyü projesini hayata geçiren ve halen İstanbul Bilgi Üniversitesi Matematik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Ali Nesin oldu. Prof. Dr. Nesin BUSİAD üyelerine “Türkiye’de Eğitim: 2023 için çok geç, belki 2073” konulu bir sunum yaparak, eğitimin ülke kalkınmasındaki önemine değindi. Sunum öncesi yeni BUSİAD üyelerine rozetleri takdim edildi.
“Türkiye gelişmiş ülkelerle arasındaki bilgi boşluğunu bir an önce kapatmalı”
Almira Otel’de gerçekleştirilen toplantının açılış konuşmasını yapan BUSİAD Başkanı Günal Baylan, konulan hedeflere ulaşmak veya iktisadi kalkınma için Türkiye’nin gelişmiş ülkeler ile arasında bulunan bilgi boşluğunu bir an önce kapatması gerektiğini kaydetti. Eğitim politikalarında bu yönde yapılacak reformların farkın kapanması yönünde etkili olacağının altını çizen Baylan, reform getirilerinin ülke ekonomisine dönüşümünün uzun yıllar alabileceğine işaret etti.
“İş dünyasının beklentilerine uygun ekonomik politikalar bir türlü yapılamıyor”
Baylan değerlendirmesinde çeşitli finans kuruluşlarının Türkiye’nin bu yıl yüzde 3-3,5 arası büyüyebileceğini öngördüğüne değinerek, “Tahminler küresel büyüme beklentisinin biraz üzerinde büyümemizi öngörse de dünya ülkeleri arasında ciddi bir pazar payı kapma mücadelesi gözlenmekte. Moody’s döviz rezervinin yeterli olmadığının ve FED’in faiz arttırmasıyla birlikte Türkiye gibi ülkelere para girişinin azalacağının altını çizmektedir. Fitch, para girişindeki oynaklıklar karşısında Türkiye’nin zayıf bir yapıya sahip olduğunu açıkladı. Uzun zamandır Ekonomik açıdan sık sık bu söylemlere maruz kalıyoruz. İş dünyası artık bu kırılganlıkların sağlam bir zemine oturtulmasını istiyor” şeklinde konuştu. Türkiye’nin iktisadi potansiyeli yüksek bir ülke olduğunun altını çizen Baylan, söz konusu bu potansiyelin sürdürülebilir refah artışına dönmesi için yapılacak reformların bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. Baylan şöyle devam etti: “Özellikle Türkiye gibi büyümesinin finansmanında dış tasarrufa ihtiyacı olan ülkeler, yabancı sermaye çekmek için bu gibi ortamlardan uzak durmalıdır. Bu ortamlar hem sağlıklı politikaların oluşturulmasını hem de büyüme ve yatırımlar için uygun iklimin yaratılmasını engellemektedir. Türkiye’de iş dünyasının beklentilerini karşılayacak paralellikte ekonomik politikalar bir türlü yapılamamaktadır. Sadece konjonktürün gerektirdiği ölçüde ve kısa vadeye odaklı politika kararlarıyla hedeflerimize ulaşmamız da mümkün değildir. Kurallı bir düzen, bağımsız bir yargı, şeffaf bir piyasa ve makul ölçüler içinde kalan bir siyasal yarışma. Bunlar olmadan, makro-ekonomik politika için şart olan güven de sağlanamaz.”
“Tek elden eğitim, gençlere yapılan en büyük kötülük”
Sözlerine, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de eğitim sorunu olduğunu söyleyerek başlayan Prof. Dr. Ali Nesin, Türkiye’nin bununla birlikte söz konusu bu ülkelere kıyasla daha iyi konumda olduğunu belirtti. Türkiye’nin en önemli sorununun demokratikleşememe olduğunun altını çizen Prof. Dr. Nesin, günümüzde Türkiye’de 20 milyon öğrencinin olduğunu ve tüm bu öğrencilerin tek elden yönetildiğini kaydetti. Tek elden eğitimi bu gençlere yapılan en büyük kötülük olarak niteleyen Prof. Dr. Nesin, “Eğitim sistemi düşünceyi değiştirme yani beyin yıkama üzerine kurulu. Bunu devletin yapması oldukça tehlikeli. Bir siyasetçi uzun yıllara dayalı siyasi mücadelesi sonrasında ülke yönetime geldiğinde eğitim sisteminde söz sahibi olma hakkından vaz geçmek istemiyor” diye konuştu. Prof. Dr. Nesin, Türkiye’de az da olsa Ar-Ge faaliyetleri gerçekleştirildiğini ifade ederek, Ar-Ge’nin geleceğe yatırım anlamına geldiğine ve Amerika’nın 100 yıl sonrası için Ar-Ge çalışmaları gerçekleştirdiğine vurgu yaptı.
“Türkiye’nin büyük sansasyona yol açacak bir başarı şansı yok”
Türkiye’nin geleceği şekillendirecek ve büyük sansasyona yol açacak bir başarı şansının olmadığını dile getiren Prof. Dr. Nesin; tek başına bunun mümkün olamayacağını, yurt dışında bir ekibin parçası olarak belli başarılara imza atan Türk bilim insanlarının örneklerinin olduğunu hatırlattı. Prof. Dr. Nesin, 2023 hedefinin bu anlamda şaştığına değinerek, “Temel bilimlere önem verirsek bu hedeflerin yakalanması belki 2071’de mümkün olur. Yine de bunun garantisi yok. Ancak temel bilimlere önem verilmezse bunun gerçekleşme şansı hiç yoktur” şeklinde konuştu.
“Devlet eğitimden elini çekmeli, TÜBİTAK bölünmeli”
“Devletin eğitimden elini çekmesi ve TÜBİTAK’ın bölünerek temel bilimlere daha fazla ağırlık vermesi gerektiği” şeklinde iki önemli tespitte bulunan Prof. Dr. Nesin, “TÜBİTAK’ın kapsamı çok geniş. Bu anlamda TÜBİTAK’ın parçalanması herkesin yararına olacak. Temel bilimleri destekleyecek TÜBİTAK benzeri yeni yapıların ortaya çıkması gerekiyor. Devlet eğer eğitimden elini çekerse rekabet gelir ve kalite artar. 2 milyonluk bir öğrenci grubunun tamamına uygun bir müfredat hazırlamak mümkün mü? Bu öğrenci grubunun seviye olarak üstünde yer alanlar için mi yoksa altında yer alanlar için mi programlar hazırlanacak? Türkiye’de bugünkü müfredat, bu öğrenci topluluğunun yüzde 10’luk alt bölümünde yer alanlar için hazırlanıyor. Bu öğrencilerin her birinin farklı bir düşünce yapısı ve algılama dünyası var. Bu sürece Ankara’dan tek elden yön vermek yanlıştır” diye konuştu. Prof. Dr. Nesin, şöyle devam etti: “Nasıl bir eğitim olacağına karar verebilmek için öncelikle ne için eğitim olacağına karar vermek gerekir. Türkiye’de yedi bölge var. Bundan hareketle ülkede yedi ayrı bölgesel akademi kurulabilir. Böylece bölgeler arasında bir rekabet unsuru gündeme gelebilir. Devlet de belli başlı kuralları ve kıstasları belirleyerek denetim görevini yerine getirir. Yaşanan tüm gelişmelere rağmen ben Türkiye’nin geleceğinden umutluyum.”
Prof. Dr. Ali Nesin’in matematikle ilgili tespitleri:
“Ne kadar uzağı hedeflerseniz çalışma da o kadar soyut olur. Soyut demek, matematik demektir. Matematik evrenin mantığıdır ve aslında matematik her şeydir ve her şeyi düşünmeyi öğretir. İnsanoğlunun yaptığı hiçbir şey matematik kadar derin değildir. Çocuklara 10-11 yaşlarına kadar matematik konusunda üstelememek gerekir. Çocukların matematiğe olan ilgilerinden çok, yoğunlaşma kapasiteleri önemli. Yani asıl önemli olan çocuğun kendi zihni ile baş başa kalabilmesidir. Bir çocuk en iyi kitap okurken, resim yaparken, piyano çalarken ve bunun gibi etkinlikler sırasında zihni ile baş başa kalır.