“Patent ve desteklerle büyüyün” paneli BUSİAD Evi’nde yapıldı.
BUSİAD Yenilikçilik ve Yaratıcılık Uzmanlık Grubu ile Uluslararası Patent Birliği (UPB) tarafından organize edilen “Patent ve desteklerle büyüyün” paneli BUSİAD Evi’nde yapıldı. Sanayi kuruluşları ve özellikle de KOBİ’lere, patent ve hibe destekleri konularında bilgi vermek ve bu konularda yapılacak çalışmaları teşvik etmek amacıyla gerçekleştirilen etkinliğin açılışında konuşan BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Günal Baylan; uluslararası pazarlarda rekabetin artması ve müşteri ihtiyaçlarının sürekli değişmesi ile yenilikçi hareketlerin başarı ve süreklilik adına şirketlerin gündemine geldiğini söyledi. Türkiye’nin finans, ham madde ve enerji gibi alanlardaki dışa bağımlılığının cari açığa olumsuz etkileri ile ülke politikalarındaki yerini aldığına işaret eden Baylan; patent, faydalı model, marka gibi mülkiyet haklarının ticarileştirilerek şirketlere yaratacağı değerler konusunda bilinirliğin artmasının önemine vurgu yaptı. Baylan şöyle devam etti: “Şirketlerimizde yapılan yenilikçilik ve buluşlar kadar yönetim etkinliklerinin güçlenmesi ve fikri mülkiyet yönetimi de şirketlerimizin önünü açacaktır. Dünyadaki gelişmelere paralel ülkemizde de fikri mülkiyetlere ilginin arttığı gözlense de, gelinen noktada ülkeyi arzu ettiğimiz hedeflere ve üst sıralara taşıyacak güçte değildir. Diğer taraftan fikri mülkiyetlerin ülke içinde artması, büyüme performansımıza da pozitif olarak etkileyecektir.”
“Patent, faydalı model ve özgün tasarımlar sanayiye büyük katkı sağlar”
Baylan’ın ardından söz alan UPB Yönetim Kurulu Başkanı Canan Sönmez de, bir sanayici olarak 1990’lı yıllarda haksız rekabete maruz kaldığını, ürettiği ürünlerin taklit edildiğini ve zarara uğradığını belirtti. Sönmez, 1990’larda herhangi bir koruma platformunun olmadığını ancak Türkiye’nin gümrük birliğine girmesiyle 1995 yılında Türk Patent Enstitüsü’nün kurulduğunu dile getirerek, “Türkiye’de yaşanan gelişmelere paralel olarak 1995 yılında kurulan Türk Patent Enstitüsü’ne ilk başvuran kişilerden biri ben oldum. 45 ürünle endüstriyel tescil tasarım belgelerimi aldım. Türkiye uzun yıllardır fason üretim üssü olarak bilinir. Ancak Türkiye’de katma değerli ürünler de üretiliyor. Türk üreticisinin Türkiye’de yeni şeyler yaptığını ve tasarıma önem verildiğini göstermek için yoğun çaba harcadık” diye konuştu. Sönmez; patent, faydalı model ve özgün tasarımların sanayiye büyük katkı sağladığına değinerek, Türk Patent Enstitüsü’nden sonra sivil toplumu bilinçlendirmek adına da 1996 yılında Uluslararası Patent Birliği’nin kurulduğuna değinerek, birliğe 48 sanayi kuruluşunun üye olduğunun bilgisini verdi. Amaçlarının Türk sanayisini ve icat sahiplerini bilinçlendirmek, farkındalık yaratmak ve ülke ekonomisine katkı sağlamak olduğunu dile getiren Sönmez, şöyle devam etti: “Türkiye’de ve özellikle Bursa’da 2010 yılında 38 civarında patent varken bugün rakam 316’ya çıkmış durumda. Amacımız daha fazla patente sahip olabilmek. Bu sayı içinde yabancı şirketlerin başvuruları da var. Bursa 2010’da 4. sıradayken günümüzde 3. sırada yer alıyor. Dünya üzerinde 1800’lü yıllarda başlamış patentler. İlk olarak icat yapmaya ve patent almaya İngiltere, Fransa ve Amerika başlamış. Çin, 1983 yılında sıfırdan başlamış ve gelinen noktada Amerika ve Almanya’yı geride bırakarak patent sayısında dünya lideri olmuş.”
“Patent sayesinde kurallara uyan değil, kuralları koyan oluyorsunuz”
Avrupa Patent Vekili Erdem Kaya da “Patentle değer yaratın” isimli bir sunum yaptı. Sunumuna fikri hakların sınai mülkiyet hakları ve telif hakları olmak üzere ikiye ayrıldığını belirterek başlayan Kaya, sınai mülkiyet haklarının daha çok sanayi üretimi ile ilgili hakları, telif haklarının ise daha çok sanat ve edebiyat eserlerinin korunmasıyla ilgili hakları kapsadığını söyledi. Kaya; telif haklarının tescil zorunluluğu olmadığını ispat zorunluluğu olduğunu kaydederek, “Üretilen her türlü içerik telif haklarına konu olabilir. Telif haklarında fikirler korunamaz. Telif hakları birebir kopyalamaya karşı korur. Eğer fikri de koruma altına alan daha geniş bir koruma gerekiyorsa patent alınması gerekir. Ancak şu da bilinmelidir ki, her fikre de patent alınamamaktadır. Patent aldığınızda 20 yıllık bir koruma elde ediyorsunuz ve kurallara uyandan çok, kuralları koyan oluyorsunuz. Patent sahibi olunduğunda rekabetçi bir gücünüz oluyor ve rakiplerinizin sizinle fiyat konusunda rekabet etmeleri zor oluyor. Faydalı model ise ciddi Ar-Ge gerektirmeyen, bir kerede ulaşılan ancak fayda sağlayan çözümlere verilir ve 10 yıla kadar koruma sağlar” diye konuştu.
“Buluş bariyerinizi düşürün, patent için sıfırdan icada gerek yok”
Patent başvurularının sonuçlanmasının bazen yıllarca sürebildiğine ancak patente başvurulan andan itibaren üretime geçilebileceğine işaret eden Kaya, patent ve faydalı model başvurusunun sadece yapıldığı ülkede geçerli olduğunu ve tüm dünyada geçerli bir koruma istendiği takdirde 1 yıl içinde ekstra aksiyonların alınması gerektiğini kaydetti. Kaya, Türkiye’de patent sayısının az olmasının sebebinin insanların düşünememesinden değil, yapılanların buluş olduğunun farkında olunmamasından kaynakladığını vurgulayarak, “Aslında basit çözümler zekanın göstergesidir ve sizi çoğu zaman bir buluşa götürür. Buluş bariyerinizi düşürün. Patent almak için bir şeyi sıfırdan icat etmeye gerek yok. En basit bir iyileştirme dahi patente konu olabilir. Bir alanda her hangi bir teknik fayda sağlıyorsanız dile getirin. Bu konuda firma çalışanlarının teşvik edilmesi şart. Fikirlere açık olmak ve fikirleri ödüllendirmek gerek” şeklinde konuştu. Kaya sözlerini şöyle sürdürdü: “Dünyada her yıl ortalama 2 milyon patent başvurusu yapılıyor. Türkiye’nin bu ortalamadaki payı binde 2’ler civarında. O da 4 binlere denk geliyor. Dünya patent sıralamasında 2012 verilerine göre Türkiye 4.113 patent başvurusu ile 38. sırada yer alıyor. Çin 526.412 ile birinci sırada bulunuyor ve 2014 verilerine göre 650 bin patent sayısına ulaştı. Bunu son 30 yılda sıfırdan başlayarak başardı. Amerika’da 1900’lü yılların başında yılda 50 bin patent başvurusu olurken, bizim 2023 yılı hedefimiz yılda 50 bin patenttir.”
“Ar-Ge merkezinin patenti yoksa, yaptığı Ar-Ge’yi hibe ediyor demektir”
Bir Ar-Ge merkezinin en net parametresinin patent sayısı olduğunun altını çizen Kaya, patent yoksa Ar-Ge yapıldığından söz etmenin yanlış olacağını dile getirdi. Kaya, bir Ar-Ge merkezinin patenti yoksa yaptığı Ar-Ge’yi hayır olarak hibe ettiği anlamının çıktığını belirterek, “1995 yılında Türkiye’de yerli patent başvuru sayısı 170 iken, yabancı patent başvuru sayısı 1520 idi. Günümüzde bu sayılar, yerli patentte 4 binler, yabancıda ise 6 binler seviyelerine geldi. Hala yerli firmalardan çok yabancı firmalar patent başvurusu yapıyor” diye konuştu. Kaya, buluşu olan bir kişinin ne yapması gerektiğine de değinerek, kişinin öncelikle söz konusu buluşun yeni olup olmadığını ortaya koyması gerektiğini kaydetti. Bunun en iyi yolunun patent araştırması olduğunu ifade eden Kaya, patent veri havuzunun herkese açık olduğunun ancak bu süreçte en önemli konunun gizlilik olduğunun altını çizdi. Kaya, buluş olabilecek bir fikrin kimse ile paylaşılmaması gerektiğini vurgulayarak, “Fikir paylaşılırsa gizlilik kriteri kaybolduğu için fikrinize patent alma şansınız kalmıyor. Çünkü patent kanunları buna engel teşkil ediyor. Anlatacaksanız da nasıl yaptığınızı değil, sonuçlarını anlatın. Patent nasıl yaptığınızı ve sonuca gidiş yolunuzu korur, sonuçları değil” şeklinde konuştu.
Kaya’nın ardından söz alan Hibe Destek Uzmanı Nursel Üstündağ da KOBİ’lere yönelik hibe destek programlarıyla ilgili bilgilendirme yaptı. Sunumların ardından konuşmacılara plaket takdim edildi.
Panelde öne çıkan notlar:
· Patent almak, Ar-Ge’nin sigortasıdır. Taklitlerin önüne geçer ve hukuki savunma gücü sağlar. Patentler sayesinde rakiplerin neler yaptığı ve teknolojinin geldiği nokta görülür. Patent, lisanslardan gelir elde edilmesini sağlar ve yeri geldiğinde rakipleri yavaşlatır.
· Patent almak için sıfırdan bir şey geliştirmek gerekmez. Ticari getirisi olacağına inanılan basit bir gelişme bile faydalı model veya patentle korunabilir.
· Mümkünse, buluşlar için daha piyasaya sürülmeden patent başvurusu yapılmalıdır. Bir buluşa patent almak için onun üretilmiş olma zorunluluğu yoktur.
· Ar-Ge yapılıyorsa, mutlaka Ar-Ge öncesi kapsamlı bir patent araştırması yapılmalıdır. Bu tür bir araştırma, Amerika’nın yeniden keşfedilme riskini ortadan kaldırır.
· Rakiplerin ve sektörünün patent aktivitelerinin takip edilmesi, son gelişmelerden haberdar olunmasını sağlar. Patent firmalarının sahip olduğu teknoloji takip hizmeti, bu konuda istenen çözümü sunacaktır.
· Firmalarda fikir cazibe merkezleri oluşturulmalı ve insanların fikirlerini firmalarıyla paylaşması sağlanmalıdır.
· Bir konuda patent alınması, başka bir patenti ihlal etmediği anlamına gelmez. Dolayısıyla patent araştırmasının ötesinde patent ihlal analiz çalışmaları da yaptırılmalıdır. Yeni bir ürün üretilecekse, ihlal analiz çalışmalarına olabildiğince erken başvurulmalıdır.
· İhlal edilen bir patent olduğu halde bir şekilde söz konusu ürünün üretilmesi isteniyorsa, patentin etrafından dolaşabilme çözümleri noktasında patent vekilinden destek alınmalıdır.
· Yurtdışı fuarlar öncesi patent ihlal riskleri önceden tespit edilmeli, bunun için koruyucu mektup çalışmaları patent vekiline yaptırılmalıdır.
· Patent süreçlerinde hatanın telafisi yoktur. Yetkin olmayan bir patent vekili, buluşu heba edebilir. Bu yüzden çalışılacak patent vekili çok dikkatli seçilmelidir.