Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, BUSİAD iftarına konuk oldu.

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, BUSİAD iftarına konuk oldu.

Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, BUSİAD iftarına konuk oldu.

Bursa Sanayicileri ve İşadamları Derneği’nin (BUSİAD) Haziran Ayı Çekirge Toplantısı ve geleneksel iftar programının konuğu, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı oldu. Toplantıda “Çağımızda Dini ve Kuran’ı Anlamak, Sorunlar ve Yeni Yaklaşımlar” isimli bir sunum yapan Prof. Dr. Çağrıcı, son yıllarda İslam ve terör kelimelerinin bir arada kullanıldığını ve bunun kabul edilemez olduğuna işaret ederek, İslam’ın barış ve hoşgörü dini olduğunu ve yaşanan sorunların aşılması için Kuran-ı Kerim’in doğru anlamıyla okunarak insanlara aktarılması gerektiğini belirtti.   

BUSİAD’ın marka etkinliklerinden olan ve Hilton Otel’de gerçekleştirilen Çekirge Toplantısı ve iftar programının açılışında konuşan BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Günal Baylan, istikrarsızlığın hüküm sürdüğü bir coğrafyada, Türkiye’nin her gün acı bir haberle sarsıldığını ve eli kanlı terör çetelerinin insanlık dışı saldırılarına devam ettiklerini söyledi. Söz konusu saldırı ve çatışmalarda hayatını kaybeden vatandaşlara ve güvenlik görevlilerine Allahtan rahmet, yakınlarına da baş sağlığı dileyen Baylan, Türkiye’ye komşu ülkelerde de güç ve mezhep savaşlarının sürdüğünü hatırlatarak; “Gönüllerin merhamet dolduğu, en katı yüreklerin bile iman ateşiyle işlendiği bu ayda ilk dileğim; halkımızın huzuru, mutluluğu ve refahı için yaşanan acıların ve terör saldırılarının bir an önce sona erdirilmesi ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği ‘Yurtta sulh, cihanda sulh’ ilkesi ile dış politikaların yapılandırılmasıdır. İkinci temennim ise ılımlılık ve hoşgörüdür. Toplumsal mutabakat ve barışın korunması ülke yönetiminde görev alan siyasilerin uzlaşmacı yaklaşımlarıyla gerçekleşir. Karşıt fikirlere hoşgörü gösterilmez ise ılımlılık farklı bir şekilde aşırılık haline gelecektir” diye konuştu. Baylan, Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı sonrası zor günler yaşadığını, ancak yaşadığı zorlukları birlik ve beraberlik duygusuyla aştığını dile getirerek; bugün de başarıyla alınan yolda diğer ülkeleri geçmek için başta siyasilerin uzlaşması ile oluşturulacak toplumsal kaynaşmaya ihtiyaç olduğunu sözlerine ekledi. Baylan, Türkiye’nin ekonomik göstergeleriyle ilgili olarak da şunları kaydetti: “İlk çeyrekte sanayideki gelişme yüzde 5,9 oldu. Sanayideki bu gelişme ile birlikte büyüme rakamı da yüzde 4,8 olarak gerçekleşti. Bu oran, geçtiğimiz yılın ilk çeyreğinde yalnızca yüzde 0,4 düzeyindeydi. Söz konusu büyüme oranı, ekonomimizin gerçek dinamizmini ve potansiyelini koruduğunu gözler önüne seriyor. Bu veriden de anlaşılacağı gibi sanayici olarak bizler hazırız. Beklentimiz, siyasilerin de bizler gibi geleceğe hazır olmaları.”

“Akıl ve bilimden koptuğumuz gün, her şeyin bittiği gündür”

Baylan’ın ardından konuklar arasında yer alan Endonezya Cumhuriyeti Başkonsolosluğu Ekonomik İlişkilerden Sorumlu Müsteşar Elçisi Toary Worang söz alarak, dost iki ülke arasındaki dış ticaret hacminin arttırılması adına gerçekleştirilen çalışmalar hakkında bilgi verdi. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin 1950 yılında başlamasına rağmen her iki ülke arasındaki dostluğa dayalı ilişkilerin 14. yüzyıla kadar uzandığının altını çizen Müsteşar Elçisi Worang, 1,8 milyar dolar seviyesindeki dış ticaret hacminin iki ülke devlet başkanları arasında gerçekleştirilen anlaşmaya bağlı olarak artacağına inandığını, bunun için üzerlerine düşen görevleri yerine getirmeye hazır olduklarını sözlerine ekledi.

Müsteşar Elçisi Toary Worang’ın ardından kürsüye çıkan gecenin konuk konuşmacısı Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, katılımcılara “Çağımızda Dini ve Kuran’ı Anlamak, Sorunlar ve Yeni Yaklaşımlar” isimli bir sunum yaptı. Prof. Dr. Çağrıcı, İslam dünyasında son 200 yıldan bu yana özellikle de son 20 yıldır ciddi sorunlar yaşandığını ifade ederek, medeniyetlerin iyi günler ve kötü günler yaşayabileceğini, İslam medeniyetinin bugünlerde tarihinin en sıkıntılı günlerini yaşadığını kaydetti. İslam medeniyetinin iki büyük medeniyet krizi geçirdiği hatırlatan Prof. Dr. Çağrıcı, “Bunlardan biri 1258 yılında medeniyetlerin beşiği olan Bağdat’ın Moğol istilasına uğraması sonucu Abbasi yönetiminin yıkılmasıdır. Bu kriz, Osmanlıların tarih sahnesine çıkmasıyla sona ermiştir. İkinci büyük krizi de içinde bulunduğumuz yüzyıl içinde yaşıyoruz” diye konuştu. Bu tür krizlerin arkasında küresel sebepler olsa da temel sebebin kendi içimizdeki sorunlardan kaynaklandığına işaret eden Prof. Dr. Çağrıcı, İslam ülkeleri arasında Kuran-ı Kerim’in bireysel ve toplumsal hayatta her zaman yönlendirici rol oynadığına ve Arapların tarih sahnesinde var olmasının temel nedeninin de Kuran-ı Kerim olduğuna değindi. Prof. Dr. Çağrıcı, şöyle devam etti: “Günümüzde ‘sözde İslamcı terör örgütleri’, Kuran-ı Kerim’i referans aldıklarını iddia ediyorlar. Ancak Kuran-ı Kerim, 1400 yıl önce de vardı. Neden o yıllarda yüce kitabımız böylesine yıkım ve şiddetin aracı olmadı da bugün oluyor? Aksine geçmişte Kuran-ı Kerim bilimin ve aklın geliştiricisiydi. Geçmiş İslam medeniyetleri Kuran sayesinde diğer dinlerden olan medeniyetlerle barış içinde yaşadı. Hatta İslam medeniyetleri, diğer pek çok medeniyetin aksine çok sayıda etnik yapıdan oluşuyordu. Çoğulcu bir yapıya sahipti ancak barış ve huzur ortamı korunuyordu. Çünkü İslam dini, tam anlamıyla bir barış dinidir ancak bugünlerde bunu dillendirmekte biraz zorlanıyoruz. Geçmiş dönemlerde İslamiyet pek çok ülkeye kılıç zoruyla değil, barış ve hoşgörü ile yayılmıştır. O nedenle Kuran’ı doğru anlamıyla okumak ve insanlara da anlatmak hepimizin görevi. Bugün Kuran’ı referans alarak terör eylemlerine girişenler, yüce kitabımızı selefi olarak değerlendirmektedirler, yani Kuran-ı Kerim’i indirildiği dönemin şartlarına göre yorumlamaktadırlar. Oysa Kuran evrensel bir kitaptır ve İslam dini tüm çağlara ve tüm çağların ihtiyaçlarına hitap eder. O nedenle terör örgütlerinin Kuran’ı okuyuşu sorunludur. İnsanlığın ilerlemesinin sebebi bilim ve akıldır. Bilim ve akıldan sapılırsa gerileme başlar. Osmanlı’da 1600’lü yıllardan sonra yaşanan da buydu. Osmanlı 1600’lü yıllardan itibaren bilimi ihmal etmeye başladı. Osmanlı gibi çoğulcu ve çok kültürlü bir medeniyetin çöküşü ile dünya bu vahşi batı uygarlığına terk edildi. Oysa her şeyin doğrusunu bilim ve akıl göstermektedir. Akıl ve bilimden koptuğumuz gün, her şeyin bittiği gündür. O nedenle önce kendi kusurumuzu görmek ve önce kendimizi doğru okumak zorundayız. Bu dünyayı anlamadan Kuran’ı doğru anlayamayız.”

Konuşmalarının sonunda Endonezya Cumhuriyeti Başkonsolosluğu Ekonomik İlişkilerden Sorumlu Müsteşar Elçisi Toary Worang’a ve Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı’ya plaket takdim edildi.