Türkiye ve dünya ekonomisinin dünü ve bugünü BUSİAD’da mercek altına alındı
BUSİAD, Cumhurbaşkanlığı Ekonomi İzleme ve Koordinasyon Merkezi Başkanı Hakan Yurdakul’un konuk konuşmacı olduğu Türkiye Ekonomisi Değerlendirme Toplantısı’na ev sahipliği yaptı. Sunumunda 19. yüzyıl dünyasından günümüze dek yaşanan ekonomik ve toplumsal değişimlere değinen Yurdakul, Türkiye’nin söz konusu değişim sürecinde geldiği noktayı geniş bir perspektif ve çarpıcı değerlendirmeler ışığında katılımcılarla paylaştı.
BUSİAD Evinde gerçekleştirilen toplantının açılışında söz alan BUSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ergun Hadi Türkay, Afrin’de yaşanan son çatışma sonrası şehit olan askerlerimiz başta olmak üzere tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına da baş sağlığı ve sabırlar diledi. Yaralı askerlerimize de acil şifalar dileyen Türkay, Türkiye’nin başarı ile yürüttüğü söz konusu operasyonu en kısa sürede ve en az kayıpla tamamlayacağına inandığını belirtti.
Türkay’ın ardından söz alan Cumhurbaşkanlığı Ekonomi İzleme ve Koordinasyon Merkezi Başkanı Hakan Yurdakul, “Değişen Küresel Ekonomi ve Türkiye” isimli bir sunum yaptı. Sunumunun başında toplumlardaki değişim kavramını dünyaca ünlü yazar ve düşünürlerin eserlerinden alıntılar yaparak aktaran Yurdakul, 19. yüzyıla kadar doğu medeniyetlerinin yaptıkları ile ön plana çıkarken, 19. yüzyılda batı medeniyetlerinin hızla yükselmeye başladığını ve bu yüzyıla kadar doğudan doğan güneşin adeta batıdan doğmaya başladığını ifade etti. Değişimin öznesi ve nesnesi olmak kavramları üzerinde duran Yurdakul; değişimin öznesi olmanın ilk kuralının kendini bilmekten geçtiğine değinerek, değişen küresel ekonomilerin farkında olarak kendi iş yapma becerilerimizi, avantaj ve dezavantajlarımızı bilmemiz gerektiğine vurgu yaptı. Yurdakul sonrasında da rakipleri analiz etmek, iş birliği alanları geliştirmek, çatışma alanlarını tespit etmek, örnek bir başarı ortaya koymak, algı oluşturmak, paylaşmak ve ölçeklendirmek gerektiğine dikkat çekerek, “İş yapış modelleri hızla değişiyor. Teknoloji sektörü büyüklüğünde 2012’de ABD’nin yüzde 15’i büyüklüğünde olan Çin bugün yüzde 42’de ve 2030’da farkın kalmayacağı öngörülüyor. 2001’de Afrika’ya yapılan ihracatın şampiyonu olan ABD’nin 2016’da Afrika’ya olan ihracatı 21,8 milyar dolarken, Çin’in ihracatı 82,5 milyar doları bulmuş durumda. Eski tip sanayi holdingleri küçülüyor. Apple, Amazon, Google, Facebook ve Microsoft ise 7 trilyon dolar cirolu sağlık sektörüne giriyor. 93 milyar dolarlık Japon Softbank Vizyon Fonu’nun en büyük yatırımcısı 45 milyar dolarla Suudi Arabistan’dır. Fon Alibaba’nın yüzde 30’una sahiptir. Dünyada 1.400 kripto para var ve ilk 40’ın piyasa değeri 1’er milyar dolardan fazla. Dolaşımdaki Bitcoin’in yüzde 17,3’üne ise 100 kişi sahip. 2000’de yüzde 18 olan küresel tahvillerdeki yabancı sahipliği 2016’da yüzde 31’e çıkmış durumda. Göçmenlerin ülkelerine yaptıkları işçi dövizi transferleri 2007’deki 275 milyar dolar seviyesindeyken, 2016’da bu rakam 480 milyar dolara çıkmış durumda” diye konuştu.
Yurdakul şöyle devam etti: “Almanya’da 1,1 milyon boş pozisyon ve 2,4 milyon işsiz var. Pozisyonlara uygun kişi bulma süresi 2016’da 63 günken, 2017’de bu süre 103 güne çıkmış durumda. Alibaba, Çin’in Bekarlar Günü için aylık 400 milyon özelleştirilmiş reklam üretmiş ve 3.5 milyon çağrıyı sohbet robotlarıyla cevaplamış. DTÖ toplantısında ABD, Japonya ve AB yerelleşmeyle zorla teknoloji transferini eleştirdiler. ABD’de kamu alımlarında yerel üretim zorunlu. Afrika’da kıta içi ticaret, kıtanın dış ticaret hacminin yüzde 30’u ve 55 ülkeli Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi canlandırılmaya çalışılıyor. Bir ilaç firması, tartışmalı patentlerini dokunulmazlığı olan Kızılderili kabilelere aktarmış. Kabileler firmalara davalar açmaya başlamış. ABD ve AB’deki Tamir Hakkı Kampanyası, tamir edilemeyip yenileri alınan cihazlara karşı tamir edilebilir cihaz üretimi istiyor. ABD’de artan sayıda doktor biyoteknoloji ve danışmanlık gibi başka işlerde çalışıyor. Ciddi bir doktor açığı olacağı öngörülüyor ve çözüm de yapay zeka. Güç, ABD ve Avrupa’dan diğer bölgelere kayıyor ve güç merkezleri, standartlar ve akreditasyonlar çeşitleniyor. Gelişmiş ekonomiler eski usul, diğerleri kazan-kazan odaklı korumacılığa ve iş birlikleri modeline geçiyor. Algılar, çok daha önemli hale geliyor. Devletler bizatihi anlam üreten ve içeren bir kavramdan, bir tür işletmeye dönüşüyor ve devletler güçlerini şirketlerle paylaşıyor. Organik toplum yapısı kayboluyor. İnsanlar zenginleşip yalnızlaştıkça kişiselleştirilmiş ürün, önemli biri hissetme ihtiyacı artıyor. Reel ve finans sektörünün doğrusal ilişkisi, kamu ve dış sektörünün sınırları kayboluyor. Standart iktisadi kalkınma modelleri gündemden düşüyor. Kültürel yakınlıklar ve iş modelleri birlikte iş yapmayı artırıyor. Küresel tedarik ve teknoloji zincirlerine dahil olmanın önemi artıyor ve örtülü bir bilgi olan teknolojinin transfer edilemediği anlaşılıyor.”
“Ekonomimizin ana kaynağı insan”
Tüm bu dünya düzeni içerisinde Türkiye’nin yatırım, üretim, gelir ve tüketim döngüsü içerisinde yol aldığına işaret eden Yurdakul, Türkiye’nin çok ciddi bir yatırım ve ihracat hamlesi içinde olduğunu ve 2010 - 2017 yılları arasında dünyanın en hızlı büyüyen ülkelerinden biri konumunda bulunduğunu söyledi. 2002 - 2017 yılları arasında kişi başı gelirin 3 kat artarak 10 bin doları aştığını kaydeden Yurdakul, satın alma gücü paritesine göre ise 25 bin dolara yaklaşıldığına işaret etti. Yurdakul, sözlerini şöyle sürdürdü: “Gelişmiş ülkelerle aramızdaki gelir farkı hızla azalıyor. Tüketimimizden ve büyümemizden daha yüksek oranda bir yatırım süreci yaşıyoruz. İhracatımız da yükseliyor ancak bununla birlikte ithalatımız da artıyor. Üretimde ara mallarının yerlileşmesi son derece önemli. Yerli ve milli üretimden anlaşılması gereken içine kapanan, ithal ikameli üretim modeli değildir. Tam tersine, Türkiye’nin dünya ile entegre bir şekilde bölgesel bir güç haline gelebilmesidir. Türkiye’de bireysel yatırım ve tasarruf çok da güçlü değil. Türkiye’de ev, arsa ya da döviz alınabilir ancak bu enstrümanlar üretime dönük olmadığı için çok da yatırım aracı değiller. Öte yandan ülkemizde borç stoku ciddi şekilde azaldı. Borç stokunun düşük olması, kamu maliyesine hareket alanı sağlıyor. Brezilya ve Rusya gibi ülkelerden daha ucuza borçlanabiliyoruz. Bu anlamda güvenilir bir ülkeyiz. Peki Türkiye nasıl büyüyecek? Genç nüfus oranımız da oldukça yüksek ve bağımlı nüfus azalıyor. Bu anlamda ekonominin ana kaynağının insan olduğunu söyleyebiliriz. Eğitimli insan kaynağımız da artıyor. Bununla birlikte teknik nitelikli insan kaynağı aynı oranda yükselmiyor. Verimlilik değerleri de nispeten düşük gibi görünse de baz etkiden dolayı hızla artıyor. Dünya Bankası verilerine göre Türkiye toplam finansmanda 6. sırada ve 300’e yakın proje için 40 milyar dolar finansman sağlanmış durumda. Avrupa Bankası’na göre ise Türkiye son 3 yıldır yıllık finansmanda 1. sırada bulunuyor ve 250’den fazla projeye 10 milyar Avro sağlandı. Türkiye’nin halen 24 ülke ile yürürlükte olan serbest ticaret anlaşması bulunuyor ve halen 19 ülke ile müzakereler sürdürülüyor. Bölgesel bir güç konumunda olan Türkiye, iş yapma kolaylığı endeksinde 60. sırada, HSBC Expat Liginde 34. sırada, lojistik performans endeksinde 34. sırada ve WEF altyapı sıralamasında da 53. sırada yer alıyor. Savunma sanayinde yüzde 65’lik bir yerlilik oranı yakalanmış durumda. Peki böylesi bir tablo içinde siz sanayici ve iş insanlarından neler bekliyoruz? Makro düzeyde proje ve raporlamalar konusunda bizler çalışıyoruz ancak bizler sizler gibi direkt sahada olmadığımız için mikro düzeyde verileri sizler kadar iyi göremeyebilir ve işleyemeyebiliriz. Belli bir alandaki yatırım fırsatlarını tespit ederek bize sunabilirsiniz. Bunu mümkün kılacak iş planının özel sektör temsilcileri tarafından yapılması gerek. Ancak özel sektör genelde ‘Vergileri indir, tarifeleri düşür ya da yükselt’ şeklinde isteklerle bize geliyor. Oysa birilerinin Bursa’nın ya da diğer illerin çıkarlarını koruması lazım. Bunu yapacak yapılara dönüşmeniz gerek. Kendi içinizde bu potansiyeli oluşturmanız lazım. Bursa ekonomisinin istikrarlı ve yükselen bir ekonomi olduğunun, Bursalılar tarafından tanıtılıyor olması şart. Bizler kurumlarla rekabet içinde değiliz ve süreci hızlandırmak için varız. Bize doğru çıktılar verirseniz, ülke adına hayırlı bir sonuca varma şansı bulabiliriz.”