Uludağ Üniversitesi ile birlikte düzenlediğimiz panelde, üniversite-sanayi işbirliği ele alındı.
BUSİAD ve Uludağ Üniversitesi birlikteliğinde, üniversite-sanayi arasındaki işbirliğinin ele alınarak daha inovatif çalışmalarla gelişiminin ve sürdürülebilirliğinin sağlanması amacıyla, ‘Günümüzde Üniversite-Sanayi İşbirliğinin Paydaşlara Sunduğu Fırsatlar’ konulu bir panel düzenlendi.
Panelde; yeni yeni gelişmeye başlayan söz konusu işbirliğinin önümüzdeki süreçte daha da ivmelenmesi için iki tarafın birbirine yakın durması, güvenmesi ve ihtiyaçlar paralelinde akademik imkan ve kadroların en iyi şekilde değerlendirilmesi gerektiği ortaya konuldu.
Taraflar birbirinden ne istiyor?
Bursa’da üniversite-sanayi işbirliğinin geldiği noktayı ve eksikleri durum tespitiyle ortaya koyan BUSİAD Başkanı Günal Baylan, işbirliğinin sağlam bir zemine oturtulabilmesi için gerekli altyapının hazırlanması gerektiğini ifade etti.
“Sanayicimiz, ihtiyaç olduğu takdirde üniversite ile işbirliği yapıyor” diyen Baylan, iş dünyasından kimlere hitap edilebileceğinin net biçimde tespit edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Baylan, “Söz konusu işbirliği için belki kapsamlı bir anket yapılabilir veya üniversiteyi tanıtıcı geziler düzenlenebilir. Soru şu: İki taraf da birbirinden ne istiyor? Bunun cevabı somut biçimde ortaya konulmalı. Sonraki süreçte, üniversite de sanayi de kendini yenileyecek, hangi alanda eksiklikleri varsa bunlar giderilecek. Örneğin, bir proje tespit edilebilir ve bu alanda gerekirse uluslararası çapta kümelenme yapılabilir. Söz konusu işbirliğinin sağlam bir yasal dayanağının da olması, sürecin sağlıklı işlemesi için gerekli” dedi.
Üniversite ‘ulaşılamaz’ değil
Panelin açılışında bir konuşma yapan Uludağ Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. İrfan Karagöz ise, üniversite-sanayi işbirliğinin önümüzdeki süreçte arzu edilen seviyeye ulaşabilmesi için üzerlerine düşen görevi yerine getirmeye hazır olduklarını vurguladı. Üniversitenin ‘ulaşılamaz’ olmadığını, tam tersine her türlü işbirliğine açık olduğunu anlatan Karagöz, üniversite tarafından hazırlanacak tezlerin ve Ar-Ge faaliyetlerinin sanayiye de fayda sağlaması için gerekli teşviklerin yapılacağını kaydetti.
Hizmete giren Merkez Laboratuarı’nın sanayiye yönelik çeşitli test ve analizler yapacağını da anlatan Karagöz, “Teknoloji Transfer Ofisi’nin (TTO) sanayi ile olan işbirliğini geliştirmek için de çaba harcıyoruz. Üniversite olarak her zaman iş dünyasının yanındayız. Sanayicilerin ‘bilgi gizliliği’ konusundaki endişelerini ortadan kaldırmak için TTO’nun verdiği güvenceler var. Dolayısıyla bu konuda hiçbir endişeye gerek yok. Öte yandan, sanayicilerimiz Ar-Ge’nin önemini biliyor, fakat yeterince bu konuya eğilmiyor. Kısa sürede sonuç alınamayacağı için pek de ilgi görmeyen Ar-Ge faaliyetlerine mümkün olduğunca fazla ilgi gösterilmeli” diye konuştu.
İşbirliğini zorunlu kılan etmenler…
BUSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Tarık Tezel de; teknolojik gelişme, disiplinler arası işbirliği, artan eğitim ve araştırma maliyetleri ile küresel rekabeti, bir ülkedeki üniversite-sanayi işbirliğini zorunlu kılan ana etmenler olarak sıraladı.
Özellikle 1990’lardan sonra üniversite-sanayi işbirliği üzerindeki çalışmaların yoğunlaşarak arttığını belirten Tezel, teknolojik gelişimi yakalamak ve rekabette avantaj elde edebilmek için geliştirilen mekanizmaların doğrudan ve dolaylı olarak üniversite-sanayi işbirliğinin gelişmesine ortam hazırladığını kaydetti.
Üniversite-sanayi işbirliğini oluşturmada etkili mekanizmaları; Proje Odaklı ve Kamu Destekli İşbirliği Programları, Kamu Programlarınca Biçimlenen Kurumsal İşbirliği Yapıları, Üniversitelerce Yürütülen Eğitim Programları ve Sözleşme Bazlı Projeler, Üniversitelerdeki İşbirliği Amaçlı Hizmet Merkezleri, İşbirliği Ağları (bölgesel, ülkesel ve küresel) başlıkları altında toplayan Tarık Tezel, şöyle devam etti:
Küresel rekabette söz sahibi olamayız
“Günümüzde uluslararası ticaret ve küreselleşmenin büyük bir hızla artması; Rekabet, Girişimcilik, Teknolojik Gelişim ve Ar-Ge gibi kavramları daha önemli hale getiriyor. Ekonomi başta olmak üzere birçok alanda ülkeler arasındaki sınırların kalktığı dünyamızda, bilgi üreten ve ürettiği bilgiyi teknolojik ve sürdürülebilir kalkınma ilkeleri çerçevesinde ürüne dönüştüren toplumlar, müreffeh ve güçlü ülkeler haline gelmiştir. Bu küresel yarışta ülkeleri ‘Teknolojiyi üreten ülkeler’ ve ‘Teknolojiyi satın alan ülkeler’ olarak ikiye ayırmak mümkün. Her yıl büyük meblağlar ödeyerek teknoloji transfer eden ve Ar-Ge faaliyetlerine yeterince önem vermeyen ülkeler, gelişmiş ülkeler sınıfına bir türlü geçemiyor ve küresel rekabette asla söz sahibi olamıyor.”
Günümüzde bilim ve teknolojiye verilen önemin ölçüsü olarak, Ar-Ge harcamalarının Gayri Safi Yurt İçi Hasılası içindeki oranının esas alındığını ifade eden Tezel, bu oranın gelişmiş ülkelerde yüzde 2’nin üzerinde seyrettiğini, Türkiye’de ise yüzde 0.84 seviyesinde olduğunu vurguladı.
Teknolojinin gelişmesinde bilimsel araştırmaların önemli bir yer tuttuğunu da anlatan Tezel, bir ülkede devletin kurduğu araştırma merkezleri ve özel sektörün kendi Ar-Ge birimleri dışında, bilimsel araştırmaların yapıldığı yerlerin üniversiteler olduğunu kaydetti.
Gelişmiş ülkeler bilimsel araştırmalarda da önde
Tezel, “Teknolojisi gelişmiş ülkeler aynı zamanda bilimsel araştırmalarda da önde… Bu nedenle bilgiye sahip olmak, bu bilgiyi teknolojik ürüne dönüştürmek ve inovasyon yapabilmek ancak etkin ve programlı bir üniversite-sanayi işbirliği ile mümkün. Bir ülkedeki sanayi, hangi alanda olursa olsun kendi teknolojisini yerli kaynaklardan temin edebiliyorsa, rekabet koşullarının giderek arttığı küreselleşen dünyamızda varlığını sürdürebilme şansı da o ölçüde yüksek olacaktır. Bu da ancak güçlü bir üniversite-sanayi işbirliğiyle mümkündür. Maalesef günümüzde, ülkemizde güçlü bir üniversite-sanayi işbirliğinin bulunduğu söylemek mümkün değil. Üniversiteler içinde oluşturulmaya başlayan Teknokentler bu çalışmalar içinde başarılı örnekler olarak sayılabilir. Ancak bilimsel işbirliği oluşturma sadece teknokent oluşturma ile sınırlı kalmamalı. Teknokentler dışında oluşturulan çabaların çoğu, girişim bazında kalıyor. Bu nedenle, öncelikle mevcut Ar-Ge kaynaklarımızın daha etkin ve verimli kullanılmasına yönelik mekanizmaların oluşturulmasından başlayarak, Ar-Ge’ye ayrılan bütçeyi gelişmiş ülkelerin alt seviyesi olan en az yüzde 2’ye çıkararak, üniversite-sanayi işbirliği çerçevesinde gerekli adımların atılması zorunlu hale geldi” diye konuştu.
İşbirliğinden iki taraf da kazançlı çıkacak
Tarık Tezel, konuşmasının son bölümünde; yapılması gerekenler ile üniversite-sanayi işbirliği sayesinde iki tarafın elde edeceği kazanımları da şöyle sıraladı: Üniversiteler endüstrinin gereksinim duyduğu know how’ı üretebilecek. Üniversitelerde üretilen bilginin ve araştırmanın kalitesi artarken, sanayiye de çok daha ucuza know-how temin edilecek. Endüstriye nitelikli işgücü temini mümkün olabilecek. Üniversitelerin sanayideki uygulama imkanları artacak, uygulamaya dayalı eğitim modeli daha etkinleşecek. Yetişmiş meslek elemanı ancak uygulamaya dayalı eğitim modellerinin işlevsel olmasıyla mümkün. Teori ağırlıklı eğitim modelleri ülkemizde olduğu gibi bir ülkeye ancak sınırlı bir ivme kazandırabilir ve maalesef gelişmiş global ölçekte yer almaya imkan vermiyor. Üniversite stajları gelişmiş ülkelerdeki gibi sanayinin içinde ve bizzat üretim zincirinde yer alacak şekilde düzenlenmeli. Bu nedenle acilen üniversite-sanayi alt kurulları oluşturularak, ortak eğitim ve araştırma faaliyetlerinin derinliği ve genişliği artırılmalı.
Açılış konuşmalarının ardından, oturum başkanlığını ÜSİGEM Başkanı Prof. Dr. Sedat Ülkü’nün yaptığı oturuma geçildi. Oturumda; Uludağ Üniversitesi Üniversite-Sanayi İşbirliğinden Sorumlu Rektör Danışmanı Prof. Dr. Zeynep Kahveci, ULUTEK Teknoloji Geliştirme Bölgesi Genel Müdürü Prof. Dr. Rıdvan Aslan, Uludağ Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Akın Burak Etemoğlu ile BUSİAD Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Tuncer Hatunoğlu katılımcılara üniversite-sanayi işbirliği konusundaki görüşlerini aktardı.
2023 yılı hedeflerine ulaşamayız
Türkiye’nin 2023 yılı hedeflerine ulaşabilmesi için üniversite-sanayi işbirliğinin mutlaka en iyi biçimde hayata geçirilmesi gerektiğinin altını çizen Tuncer Hatunoğlu, Ar-Ge, tasarım ve inovasyonu da işin içine katarak pazar payını genişletmek isteyen sanayicilerin üniversite ile çalışmasının kaçınılmaz olduğunu anlattı.
Hatunoğlu, “Günümüzde hiçbir konu tek disiplin ile çözülemiyor. Bu sebeple multidisipliner çalışma için uygun zemin yaratılmalı. Doğru süreçler, otomasyon, akıllı üretim, akıllı fabrikalar, bunların hepsi akademik işbirliği ile olur. Türkiye, dünyadaki en büyük 10 ekonomi arasına girecekse, mutlaka üniversite-sanayi işbirliğini geliştirmeli. Türk sanayicisi mevcut yapısıyla, dünya ile rekabet etmeye çalışıyor. Bu çok zor. Mevcut durum ile bu işi sürdürmeye çalışırsanız rekabette yenik düşersiniz. Gelişim eylem planları, sektörel stratejik eylem planlarından yararlanarak revize edilmeli. Üniversiteler içinde de sanayiye yönelik değer yaratan projelere öncelik verilmeli” dedi.
Uzaklara gitmenize gerek yok
“Eğitimde İşbirliğine Sanayici ve Üniversite Tarafından Bakış” konulu sunumunda, iki tarafın da işbirliği noktasında bazı çekincelerinin olduğunu söyleyen Zeynep Kahveci, “Üniversitenin; Eğitim ile başlayan işbirliğini araştırma işbirliğine dönüştürmek, Lisans eğitimi için gerekli uygulama alanlarına ulaşım, İşbirliği başarıyla sonuçlanırsa bunun paylaşımı ve Prestij gibi bazı beklentileri var. Şunu vurgulamak istiyorum: Eğitimle donanmış ciddi bir akademik kadromuz var. Dolayısıyla faydalı işbirlikleri için uzağa gitmeye gerek yok” dedi.
İşbirliğinden sanayinin de; Rekabet üstünlüğü yaratacak bilgiye erişim, Teknolojik bilgiye sahip kişilerle işbirliği kurmak ve geliştirmek, Sonuç almaya yönelik araştırma, Fikri ve sınai mülkiyet haklarının korunması, Eğitime yapılan yatırımların geri dönüşünün sağlanması gibi bazı beklenti ve isteklerinin olduğunu ifade eden Kahveci, başarılı sonuçlar için karşılıklı güven ve koordinasyonun önemine de vurguladı.
Mevcut durum çok da kötü değil
Üniversite-sanayi işbirliğinde gelinen noktanın çok da kötü olmadığını belirten Rıdvan Aslan, özellikle uluslararası literatürlere giren ciddi işbirliklerinin geliştirildiğine dikkat çekti. Son beş yılda sanayiye yönelik beş bine yakın sertifikasyon eğitimi yapıldığını anlatan Aslan, 22 AB projesinde toplamda 700’ü bulan işletme, kamu ve üniversite katılımcısının, aslında karşılıklı işbirliğinin yapıldığını gösterdiğini ifade etti. Aslan, “ULUTEK’te 1300’ü bulan projede ise akademisyen katılımcı sayısı 300 civarında… Teknoparklarda üretilen tüm projelerde akademisyenlerin varlığı değerlendirmeye tabi tutuluyor. Sonuç itibariyle; işbirliği için iki tarafın da ihtiyaç hissetmesi ve bu ihtiyacı gidermeye yönelik adım atması gerekiyor. Suçlamak ise en kolay yol. Şu ana kadar belli bir noktaya ulaştık, fakat bundan sonra nasıl daha ileri gidebiliriz konusunu araştırmalıyız. Sanayinin, akademisyenlere ‘bizden biri’ gibi davranması da çok önemli bir konu” diye konuştu.
Bir sonraki nesil bizden daha iyi olmalı
‘Uygulama(lı)sız eğitim’ konulu sunumunda, üniversite ile sanayinin eğitimde mutlaka birlikte olmak durumunda olduğunu anlatan Akın Burak Etemoğlu, Bursa iş dünyasının Uludağ Üniversitesi’ne çok önemli destekler verdiğini ve bu desteğin sürekli olmasını arzu ettiklerini kaydetti. Üniversitenin BUSİAD ile ortaklaşa hayata geçirdiği projelerden de memnuniyetle bahseden Etemoğlu; staj programları, seminerler, eğitim programlarının revizyonu, öğrenci projelerinin sanayinin katkısıyla yürütülmesi ve ortak etkinliklerin iki tarafa da büyük katkısı olduğunu vurguladı. Etemoğlu, “Şu anda 193 öğrencimiz 133 projeyi sanayinin içinde yürütüyor. İş odaklı eğitim unsurları eğitim sistemi içine kalıcı bir şekilde enjekte edilmeli. Bunu yapamazsak başarılı olamayız. Bir sonraki nesil bizden iyi olmalı” dedi.